DOĞU ASYA’DA SAVAŞ DAVULLARI
Blog No : 2012 / 21
30.09.2012
10 dk okuma

2012 yılının Nisan ayında Japonya’dan gelen bir açıklama Doğu Asya’da 50 yıldan uzun bir süredir uykuda olan düşmanlıkların fitilini yeniden ateşledi. Çin Halk Cumhuriyeti , Japonya ve Tayvan’ın dahil olduğu adalar krizi Doğu Çin Denizi’nin sularını giderek ısıtıyor. Doğu Asya üzerinde bugün bir savaş hayaleti dolaşıyor. Doğu Çin Denizi’ndeki 5 ada ve 3 kaya parçası için başlayan tartışmalar bugün yalnızca Çin Denizi’ndeki ticaret yollarını ve bölgesel istikrarı değil, dünyanın gelecek 20 yılını etkileyebilecek sonuçlara gebe. Türkiye ise gerek bulunduğu çoğrafyadaki başdöndürücü gelişmeler gerekse medyanın küresel sorunlara bakışındaki kısırlık nedeniyle, Doğu Çin Denizi’ndeki tayfunun uluslararası siyaset ve ekonomide yaratabileceği hasarın şimdilik pek farkında değil. Dünya ekonomisinin ikinci ( Çin Halk Cumhuriyeti ) ile üçüncü ( Japonya ) sırasında yer alan güçlerin çarpışmasının yaratacağı depremin Doğu Asya coğrafasıyla sınırlı kalacağını düşünmek, ölçülerin küresel boyutlara taşındığı günümüz dünyasında artık mümkün değil. Japonya’nın Senkaku, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ise Diaoyu olarak adlandırdığı adalara ilişkin kriz süreci Nisan ayında seçimle işbaşına gelen Tokyo Valisi Shintaro Ishihara’nın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı ziyaretle başladı. Aşırı milliyetçi kanatta yer alan Vali Shintaro Ishihara bu ziyaret sırasında, Senkaku Adaları’nı sahibi Kunioki Kurihara’dan satın almak için girişimlere başladıklarını duyurdu. Bu açıklamanın ardından kriz aşama aşama büyüme eğilimi gösterdi. Önce her iki taraftan eylemciler adalara ve kaya parçalarına çıkarak ülkelerinin bayraklarını diktiler. Bu eylemler sırasında Çinli eylemcilerin Japonya sahil güvenlik birimleri tarafından gözaltına alınmaları süreci yeni bir boyuta taşıdı. Tokyo ve Pekin yönetiminin söz düellosu sürerken 18 Eylül’de taraflar arasındaki gerilim önü alınamaz bir seviyeye yükseldi. Japonya’nın 1931 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuzeydoğusundaki toprakları işgal etmesinin yıldönümü törenleri yeni bir protesto dalgasının başlamasına yol açtı. Başkent Pekin dahil Çin Halk Cumhuriyeti’nin 100’den fazla kentinde Japonya diplomatik temsilcilikleri ve şirketlerini hedef alan protesto gösterileri düzenlendi. Yer yer şiddet eylemlerine dönüşen protestolar nedeniyle Japonya’nın bu ülkede üretim yapan tanınmış elektronik ve otomotiv markaları bir süre ara vermek zorunda kaldı. Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki işletmelerinde faaliyetlerini durdurarak aynı zamanda Pekin yönetimine ekonomik yaptırım kartını devreye sokabileceğini de göstermiş oldu. Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu hamleye cevabı ise Daioyu olarak adlandırdıkları adaların çevresine 10’a yakın silahsız sahil güvenlik gemisi göndermek oldu. Pekin yönetimi bununla da yetinmedi. 24 Eylül’de ilk uçak gemisinin Çin donanmasına resmi olarak katıldığını duyurdu. Çin Halk Cumhuriyeti 1998 yılında Ukrayna’dan satın aldığı Varyag uçak gemisini, navigasyon, silah ve motor sistemleriyle donatmış ve son 1 yıldır da deneme seferlerine başlamıştı. Bu uçak gemisi ile ilgili dikkat çekici bir not da, Çin donanmasının gemiye “Liaoning” ismini vermesi oldu. “Liaoning” 1931’de Japonya’nın Çin Halk Cumhuriyeti’ni işgale başladığında ilk ele geçirdiği eyaletin ismi aynı zamanda. Aynı günlerde Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Leon Panetta’nın her iki ülke başkentindeki temasları ise sınırlı sonuç verdi. 24 Eylül’de taraflar konuyu Dışişleri Bakanları Yardımcıları seviyesinde görüşmeye başladı. Japonya Dışişleri Bakan Yardımcısı Chikao Kawai, Pekin’e giderek Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakan Yardımcısı Zhang Zhijun ile gelişmeleri ele aldı. Ancak bu temas bile, taraflar arasındaki krizi yumuşatmak için yeterli olmadı. Her iki ülke, diplomatik ilişki kurmalarının 40. yılı münasebetiyle yapılması planlanan tüm etkinlikleri iptal etti. Tam bu noktada krize bir başka bölge ülkesi de müdahil oldu. Tayvan, tartışmalı adalar çevresinde balıkçılarının avlanma hakkı olduğunu savunarak bölgeye 58 balıkçı teknesi ve sahil güvenlik gemileri gönderdi. Japonya sahil güvenlik gemilerinin basınçlı su kullanarak Tayvanlı balıkçıları bölgeden püskürttükleri bir deniz savaşı yaşandı. Bu noktada ilginç bir gelişme yaşandı ve Pekin yönetimi ağırlığını Tayvan’dan yana koydu. Bu yaklaşımda, Pekin yönetiminin adaların Çin Halk Cumhuriyeti topraklarına 350 kilometre mesafede olduğu ve Tayvan Adası’nın uzantısı olduğu tezi ağırlık teşkil ediyor. Japonya ise ana karaya 370 kilometre mesafedeki adaların Okinawa Adaları’nın uzantısı olduğu iddiasında. Japonya’nın, Yunanistan’la aynı seviyeye yükselen borçlarıyla Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı kullandığı ekonomik yaptırım silahının sürdürülebilir olmadığı ortada. Bu ülkede neredeyse yılda bir kez başbakanlığın el değiştirmesine yol açan siyasi istikrarsızlık da Pekin ile rekabet etmesine imkan tanımıyor. Bu şartlar altında Tokyo’nun Senkaku Adaları üzerindeki egemenlik iddiasını hangi noktaya kadar savunabileceği şüpheli. Peki Doğu Çin Denizi’ndeki bu egemenlik mücadelesinin altında ne yatıyor? Senkaku ya da Diaoyu olarak adlandırılan adaların çevresinde zengin doğalgaz ve petrol yataklarının tespit edilmiş olması bu tartışmanın görünen yüzünü teşkil ediyor. Ancak konunun derinine inildiğinde bir kez daha karşımıza Asya-Pasifik bölgesinde gelecek yıllarda daha da şiddetlenmesi beklenen Amerika Birleşik Devletleri-Çin Halk Cumhuriyeti çıkıyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu ve Güney Çin Denizi’nde egemenlik sorunu yaşadığı adalar Diaoyu ile sınırlı değil. Güney Çin Denizi’ndeki Paracel ve Spratly Adaları da Pekin yönetiminin diğer bölge ülkeleri ile egemenlik tartışması yaşamasına yol açıyor. Bu adalar ve kıta sahanlıkları üzerinde Endonezya, Filipinler Cumhuriyeti ve Malezya gibi Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki müttefikleri de hak iddia ediyor. Vietnam’ın da dahil olduğu bu tartışmalar beraberinde Washington ve Saygon yönetimleri arasında uzun yıllar sonra ilk yakınlaşmayı da beraberinde getirdi. Çin Halk Cumhuriyeti ile Vietnam arasındaki bu çelişkiyi dikkatle izleyen Amerikan yönetimi Savunma Bakanı Leon Panetta’yı bu yılın Haziran ayında Vietnam’a gönderdi. Vietnam Savaşı’ndan sonra Saygon’u ziyaret eden en üst düzey Amerikalı yetkili olan Panetta’nın temasları Washington’un bölgedeki ağırlığını artırmaya yönelik somut bir hamlesi olarak değerlendirildi. Bu hamlenin önemini idrak etmek için Amerika Birleşik Devletleri’nin 2012 yılı başında yayınladığı strateji belgesini incelemek gerekir. (http://www.defense.gov/news/Defense_Strategic_Guidance.pdf ) Sözkonusu belgede Çin Halk Cumhuriyeti’nin askeri ve ekonomik boyutta öncelikli tehdit haline geldiği, ayrıca El Kaide’den kaynaklanan küresel terörün de önüne geçtiği işaret ediliyor. Peki yeni anlayışın siyasete tercümesi nedir? Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni strateji anlayışı, askeri gücünün sıklet merkezinin Ortadoğu’dan Asya-Pasifik bölgesine kayacağına gösteriyor. Yani 2020 yılına kadar Amerikan donanma gücünün en az yüzde 60’ı Doğu ve Güney Çin Denizi çevresindeki Washington’a müttefik ülkelerin limanlarında konuşlanacak. Bunun için Amerika Birleşik Devletleri , Vietnam gibi geçmişin düşmanı bugünün dostu ülkelere de ihtiyaç duyuyor. Bu karar Amerika Birleşik Devletleri’nin 19. Yüzyıldaki deniz hakimiyeti stratejisini geliştiren Amerikalı Amiral Alfred Thayer Mahan’ın “Okyanuslara hakim olan dünyaya hakim olur” cümlesiyle özetlenebilecek görüşleriyle de tam olarak örtüşmektedir ( Mahan’ın konuyla ilgili kitabı: The Influence of Sea Power Upon History ) . Amerika Birleşik Devletleri, Japonya’dan Singapur’a ve hatta Avustralya’ya kadar uzanan bir hatta elde edeceği deniz üsleriyle Çin donanmasını kendi karasularına hapsederek ticari ve askeri hegemonyasını küresel bir düzeye yükseltmesini önlemeyi ilk hedef olarak belirlemiş durumda. Bu politikanın bir başka açılımı ise Çin Halk Cumhuriyeti’nin düşüşe geçen büyüme rakamlarıyla ilgili. Asya kaplanı olarak lanse edilen Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2011 yılına kadar yüzde 10’un üzerinde seyreden büyüme rakamlarında yaşanan düşüş yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’ni değil tüm batı dünyasını tedirgin ediyor. 106 milyar dolara ulaşan Çin Halk Cumhuriyeti savunma bütçesi, ekonomik kriz halinde 1 milyar 300 milyon nüfuslu bir ülkede işsizliğin etkisiyle yaşanabilecek sosyal patlama ihtimaliyle birleştiğinde önüne geçilmesi zor bir tehdit haline dönüşüyor. Washington’un en ciddi kaygısı, Pekin yönetimin sınırları içerisindeki sosyal patlamaları dizginlemek için aşırı milliyetçi politikaları gündeme getirerek bölge ülkeleriyle sınırlı bir çatışma ortamı yaratması. Halihazırda Japonya ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında yaşanan adalar krizi, Amerikan yönetiminin öngörüleriyle de örtüşüyor. 1972 yılında Senkaku Adaları’nı Japonya’ya teslim eden Amerika Birleşik Devletleri yeni geliştirdiği F-22 uçaklarını Japonya’ya konuşlandırmaya başladı. Özel harekatlarda kullanılan dikey iniş kalkış kabiliyetine sahip Osprey uçaklarının yine bu ülkeye gönderilmesine yönelik tartışmalar da sürüyor. Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Panetta’nın da bu ay Tokyo’ya yaptığı son ziyarette Japonya’ya füze savunma sistemi yerleştirilmesi için anlaşma imzalaması Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuşatma altına alındığı yönündeki fikirlerini daha da tahrik ediyor. Doğu Çin Denizi’nde bugün yaşanan krize kısa ve orta vadede uluslar arası hukuk çerçevesinde bir çözüm bulunması bugün imkan dahilinde görünmüyor. Meselenin bir sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde yalnızca bölge ülkelerinin değil, küresel ekonomiye vuracağı darbeyle tüm dünyanın etkileneceği gerçeğinin an meselesi olduğunun Türkiye’deki karar vericilerin ve ilgili kurumların dikkatinden kaçmaması gerekiyor.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.