AVRUPA’NIN ÖNDE GELEN MAHKEMESİNİN KARARI PAPA FRANCİS’İ UTANDIRMALI
Blog No : 2015 / 18
25.10.2015
9 dk okuma

Papa Francis 12 Nisan 2015’te tarihinde Aziz Petrus Bazilikası’ında yönettiği bir ayin sırasında, 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nda gerçekleşen olaylara ilişkin olarak  “soykırım” kelimesini telaffuz ettiğinde ve açık bir biçimde girmemesi gereken bir yola girmiştir. Bu, Papa’nın, üst düzey Ermeni rahiplerin ve Ermenistan Başbakanı Serj Sarkisyan’ın katılmış olduğu,  bir Hristiyan dayanışması gösterisi şeklinde bir toplantı olmuştur.

“Ermeni soykırımı”nı tanıyarak ve Ermeni kurbanları “İsa adına günah çıkaranlar ve şehitler” olarak niteleyerek Papa, ispatlanmamış bir olayı savunmuş ve önyargılarını, ya da en olumlu anlamda, vardığı yanlış hükmü ortaya koymuştur. Saygın bir mahkeme olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu son kararı, Papa’nın Ermeni iddiaları konusundaki yanlış ve acınacak halinin bir ispatıdır.

15 Ekim 2015 tarihinde açıkladığı, bir dönüm noktası niteliğindeki kararında Büyük Daire, İkinci Daire’nin 17 Aralık 2013 tarihinde verdiği, Türk siyasetçi Doğu Perinçek’in “Ermeni soykırımını reddetmesi” üzerine İsviçre’nin uyguladığı cezanın Perinçek’in ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğine dair kararına oy çokluğuyla katılmıştır. Ermeni lobi faaliyetlerinin baskısı altındaki İsviçre, İkinci Daire’nin kararının iptal edileceğini umarak, boşuna olduğu açık olmasına rağmen temyiz için Büyük Daire’ye başvurmuştur.

Büyük Dairenin kararının aynı derecede önemli iki sonucu olmuştur. İkinci Dairenin kararının arkasında durarak, Büyük daire: a) “Ermeni soykırımı”nın tartışmalı ve kanıtlanmamış bir husus olduğunu, b) 1915 olayları ile Holokost arasında kıyaslama yapılamayacağını teyit etmiştir.

Mahkemenin tutumu, soykırım kelimesini hukuki açıdan düzenleyen ve 1951’de onaylanan 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi hükümleri ile tutarlıdır. Sözleşmeye göre soykırım, hukuki olarak tanımlanmış bir özel suçtur ve sadece yetkili bir mahkeme tarafından, uluslararası bir mahkeme ya da iddia edilen suçun işlendiği yerdeki bir mahkeme tarafından, hukuki bir süreçle belirlenebilir. Böyle bir mahkemenin kararı olmadan, bir olayı soykırım olarak nitelendirmenin hukuki bir geçerliliği yoktur. Başka bir deyişle, bu sadece bir fikirdir.

Bugüne dek 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen herhangi bir mahkeme kararı yoktur. Birleşmiş Milletler de 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemeyi reddetmiştir. “Ermeni soykırımı”nı tanımaya karar verirken Papa, bu hukuki sınırların farkında olmalıydı. AİHM 47 üyeli Avrupa Konseyi’nin bir organıdır.

Dolayısıyla şu soru sorulmalıdır: Bir yargı kararının olmamasına rağmen, Papa’ya 1915 olaylarını “ soykırım” olarak niteleme hakkını ne vermiştir?

3 Şubat 2015 tarihli (Hırvatistan v. Sırbistan) kararında Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı, 1915 yılında Anadolu’da da gerçekleşen “"sevk ve iskan"ın, ölümlerle sonuçlansa bile, öldürmek veya zarar vermek için özel bir kastın (dolus specialis) olmaması halinde soykırım olarak nitelendirilmeyeceği sonucuna varmıştır. Mahkeme ayrıca 1948 Sözleşmesi hükümlerinin geçmişe dönük olarak uygulanamayacağını belirtmiş, geçmişteki olaylarla ilgili hüküm verilemeyeceğini ifade etmişti.

Amerikan Haklar Bildirgesi, Amerika’da birinin herhangi bir yargı süreci olmadan suçlu ilan edilmesinden korumaktadır. Bir başka deyişle, iddia edilen suçun mahkeme kararıyla kabul edilmesi gerekmektedir. Eski ve kıymetli bir söz olan “suçluluğu ispatlanana kadar herkes masumdur” sözüne riayet edilmelidir.

1915 olaylarını soykırım olarak niteleyerek Papa’nın yetkisini aştığı ve hem Avrupa hem de Amerika’daki hukuki prosedürleri ihlal ettiği açıktır. Bu prosedürler bugüne kadar kabul eden parlamentoları da bağlamaktadır.

Bugüne kadar, yoksun olan Ermeni tarafı iddialarını mahkemeye taşımaktan kaybetme korkusuyla kaçınmış, bunun yerine propaganda vasıtasıyla kamuoyunu etkilemeyi tercih etmiştir.

Bunun tipik bir örneği, Avrupa İlk Derece Mahkemesi’nin bir grup Fransız vatandaşı Ermeni’nin tarafından Avrupa Konseyi’nin de dahil olduğu 3 Avrupalı kurum aleyhine açtığı bir davaya ilişkin verdiği kararıdır. Davacılar, Türkiye’nin Ermeni soykırımını önceden tanımamasına rağmen Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak tanınması sebebiyle çektikleri manevi zarar için tazminat istemiştir. Mahkeme ise davacıların bu talebinin herhangi bir hukuki dayanağının olmadığına hükmetmiş ve Avrupa Parlamentosu’nun “Ermeni soykırımı” ile ilgili 1987 tarihinde aldığı kararın tamamen siyasi nitelikli olduğunu ve herhangi bir bağlayıcılığın olmadığını belirterek, davayı reddetmiştir. Daha üst mahkemeye götürülen temyiz talebi ise reddedilmiştir.

Dava Ermeni tarafı için hukuki bir yenilgi olmuş ve parlamentolarda alınan “Ermeni soykırımı” kararlarının siyasi beyanattan başka birey olmadığını teyit etmiştir.

Bu durum bugüne kadar “Ermeni soykırımı”nı tanıyan parlamentoların tutumlarını yeniden gözden geçirmelerine ve aldıkları kararları iptal etmelerine sebep olmalıdır. 1948 Sözleşmesi, soykırımın hukuki ve siyasi olarak tanınmasına ilişkin bir ayrım yapmamaktadır.

Papanın tabiî ki de, 1915 olaylarına dair fikirlerini ifade etme özgürlüğü vardır; ama bu olayları ispatlanmış bir soykırım gibi ilan etmeyle aynı şey değildir.

Fikirden bahsetmişken, 1985 yılında 69 Amerikalı tarihçi ve araştırmacı New York Times ve Washington Post ‘ta yayınlanan bir bildiriyi imzalamış ve bu bildiride 1915 olaylarının soykırım teşkil etmediğini belirtmişlerdir. İmzacılar arasında Bernard Lewis gibi tanınmış akademisyenler de yer almıştır. Papa’nın bu bildirinin varlığından haberdar olması gerekirdi. Tarihçiler arasında bile “Ermeni soykırımı” konusunda bir fikir birliği yoktur.

Görünüşe göre Papa, 1920’de selefi Papa XV Benediktus’un Malta’da Ermenilerin katledilmesinde suç ortağı oldukları gerekçesiyle Malta adasında gözaltında tutulan üst düzey Osmanlı memurlarının serbest bırakılmasını İngiltere’den rica ettiğini bilmemektedir. Osmanlı makamlarıyla doğrudan teması olan XV. Benediktus, Osmanlı Hükümeti’nin Ermenileri öldürmeye veya onların soylarını kırmaya yönelik bir niyetinin olmadığını düşündüğü açıktır. 244 Malta tutuklusunun hepsi, delil yetersizliği gerekçesiyle serbest bırakılmış ve Türkiye topraklarına geri dönmüştür.

Papa’ya şu soru sorulmalıdır: 1915 olaylarıyla ilgili acaba kendisinin 2015 yılında bilip de selefi Papa XV. Benediktus’un neredeyse yüzyıl önce bilmediği neydi?

 

İnsan Hakları Konusu

Şaşırtıcı bir biçimde Papa“ Ermeni Soykırımı”nı tanırken, 1915 Ermeni isyanı sırasında hain Ermeni çetelerinin ellerinde can veren yarım milyondan fazla Müslümana yönelik olarak herhangi merhamet ifadesi kullanmamıştır.

Papa insani bir jest göstererek Vatikan’da katledilen Türk Büyükelçi Taha Carım da dahil olmak üzere, 1970’lerden 1990’lara kadar suikasta kurban giden 42 Türk ve 4 Yabancı diplomatın yakınlarına da başsağlığı dileyebilirdi. Bu olaydan 3 yıl sonra, Carım’ın yerine gelen Vecdi Türel ve şoförü de teröristlerin saldırısından yaralı kurtulmuştur.

Benzer bir biçimde, 1992 yılında Hocalı kentinde 600‘den fazla Azeri’nin Ermeniler tarafından öldürülmesi ile ilgili olarak da merhamet ifadesi kullanabilirdi.

Papa’nın “merhameti”  ırk, din ve etnik kökenlerle sınırlanmamalıdır.

Papa’nın bahsettiği 1,5 milyon Ermeni mağdur da gülünç bir abartıdır. 1. Dünya Savaşı sırasında, müttefiklerin yanında savaşmak da dahil olmak üzere, farklı sebeplerden ötürü Anadolu’da hayatını kaybeden Ermeni sayısı yaklaşık 300 bindir ve bu 300 binin 57 bini tehcir esnasında hastalık, kıtlık, ve kargaşa nedeniyle ölmüştür.

 

Çifte Standart

Saraybosna’ya 2015 Haziran’daki ziyareti sırasında Papa hazretleri, Srebrenitsa’da Müslüman’lara karşı yapılan katliamları kınarken “soykırım” kelimesini kullanmayı reddetmiştir. Bu olayla ilgili iki BM mahkemesi Srebrenitsa katliamlarını kesin bir biçimde soykırım olarak nitelendirmiştir. Papa, Bosnalı akademisyenler ve savaş mağdurlarının temsilcilerinin katliamların soykırım olarak tanınması yönündeki taleplerini göz ardı etmiştir. Srebrenitsa bir bakıma Vatikan’dan bir taş atımlık mesafe uzaklıktadır.

Utanç dolu bir çifte standart sergileyen Papa, faillerin Hristiyan ve kurbanların Müslüman olduğu durumlarda “ soykırım” kelimesini kullanamamaktadır.

Sonuç olarak, Papa hazretleri, din işleri ile uğraşmalı ve toplumda ihtilaf ve nefret yaratan hararetli tarihsel konulardan uzak durmalıdır. Ermeniler tarafından altın tepside sunulan Ermeni “soykırım” iddialarını kolaylıkla kabul etmemelidir. Aksi halde, yaptığı dinler arası ve toplumlar arası diyalog çağrıları utanç verici bir şekilde içi boş hale gelecektir.

 

*Kutayhan Yıldırım tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. 

 


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.