
Almanya, 20 Ekim 2025’te Dr. Tessa Hofmann’a Federal Liyakat Nişanı (Bundesverdienstkreuz) vererek, Birinci Dünya Savaşı olaylarını “Ermeni Soykırımı” olarak tanıyan 2016 Bundestag kararının mimarını ödüllendirmiştir. Hofmann’ın GfbV ve AGA gibi örgütlerdeki çalışmaları, diaspora lobileriyle işbirliği ve “Osmanlı’da Hıristiyan azınlıklara soykırım” tezi, ödül gerekçesi olarak sunulmuştur. Bu, Türkiye’nin “ortak tarih komisyonu” ve “arşiv açma” tekliflerini reddeden, tarihî meseleleri siyasî baskı aracı hâline getiren bir adım olarak görülebilecektir.
Öte yandan, ödülün verilmesinden kısa bir süre sonra, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, 30 Ekim 2025’te Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştirdiği ilk resmi ziyarette, Türkiye’yi AB’nin yakın ortağı olarak gördüklerini belirterek yeni bir stratejik diyalog başlatacaklarını açıklamıştır. Gündemde güvenlik, savunma sanayii işbirliği, enerji, ticaret, göç yönetimi, AB fonlarına erişim ve Suriye’nin yeniden inşası için yaptırımların kaldırılması yer almıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB iradesi karşılık bulursa üyelikte kısa sürede mesafe alınabileceğini vurgularken, Merz Rusya tehdidi karşısında NATO müttefiki Türkiye ile daha yakın savunma işbirliği mesajı vermiştir. Türkiye-Almanya ilişkilerinde son dönemde sergilenen yakınlaşmanın devamı için ziyaretin yeni bir dönem başlatma potansiyeli taşıdığı değerlendirilmiştir[1].
Türkiye-Almanya ilişkilerinden ayrı olarak, Türkiye-AB ilişkilerinde hassas bir dönemden geçerken diaspora etkisini pekiştirmekte, Almanya’nın “tarihî vicdan” imajıyla jeopolitik hamlesini birleştirmeyi amaçlamaktadır. Tessa Hofman’a dönecek olursak, Hofmann’ın 2022’deki 44 günlük Karabağ savaşını “soykırım” olarak nitelendirmesi, Türkiye-Azerbaycan ittifakını hedef alan yeni bir propaganda zemini yaratmaya çalıştığı görülmektedir. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı bu durum şaşırtıcı olmasa da, Türkiye’nin arşiv çağrılarının göz ardı edilmesi ve diyalog önerisinin üzerinde durulmadığı hatırlanmalıdır.
“Bilimsel çalışma” adıyla alınan bu ödül, konudan bağımsız olarak değerlendirildiğinde bilimsel yaklaşımların da içini boşaltmaktadır. Bilim tarafsızdır, konuyu tüm yönleriyle ele alınmasını gerektirir. İçinde bulunulan koşullar da değerlendirilerek, eş zamanlı olarak yaşanan büyük tarihsel gelişmeler araştırmaya dahil edilerek doyurucu sonuçlara varılabilir. Detaylı olmayan, internette basit bir araştırma yapılarak, adı geçenin Türk tarafına ya da dünya tarihine ilişkin detaylı bir araştırma yapmadığı görülebilecektir. Bu konu ile ilgili olarak bazı örnekler sunmak okuyucularımızın Almanya tarafından “Devlet Nişanı”na layık görülen kişiye dair fikir verebilecektir.
Tessa Hofmann tarafından kaleme alınan “Sessizlikten Yeniden Hatırlamaya: Alman Medyasının Osmanlı Ermenilerine Yönelik Katliamlara ve Soykırıma Tepkisi” başlıklı makaleden yola çıkarak, Birinci Dünya Savaşı olaylarının yüzüncü yıl faaliyetlerinin Hofmann tarafından tek taraflı olarak ele alındığı açıkça görülmektedir. Söz konusu makalede, Almanya’nın 19. yüzyıl sonundan modern döneme kadar Osmanlı İmparatorluğu ve Ermeni Olayları karşısındaki resmi ve medyatik tutumunu incelemektedir.
Makale, 18. yüzyıl sonlarında Alman kamuoyunun Ermenistan’ı alakasız ve uzak bir bölge olarak gördüğünü belirten bir alıntıyla başlamaktadır. 19. yüzyılın büyük bir bölümünde bu durum değişmemiş, ancak Almanya, Yakın Doğu’daki çıkarlarına odaklanmaya başlayınca durum farklılaşmıştır. 1880’lerin sonlarından itibaren, Şansölye Otto von Bismarck’ın temkinli, fakat Osmanlı yanlısı diplomasisi yavaş yavaş uygulanmaya başlanmıştır. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamid ile yakınlaşmasıyla, Türkiye, Rusya’ya karşı potansiyel bir askeri müttefik ve Alman malları için bir pazar olarak görülmeye başlanmıştır. 1895 ve 1896 boyunca Osmanlı Ermeni Hristiyanlarına yönelik yaşanan büyük çaplı takibat ve kıyım iddialarının Alman devlet adamları arasında etik bir ikilem yarattığının ileri sürüldüğü görülmektedir. Yazarın iddia ettiği bu ikilemin, Osmanlı devleti ile iyi ilişkileri riske atmama yönündeki siyasi kararlarla üstünün kapatıldığı yazılmıştır[2]. Yazara göre, Alman medyasının Ermeni Olaylarına yönelik kapsamı, özellikle 1895 ve 1896 yıllarında zirve yapmıştır. Buna göre medya, genellikle Almanya’nın Yakın Doğu’daki yeni hırslarını yansıtmış ve bu dönemde Rus ve İngiliz düşmanı bir oryantasyon, Türk devletini koruma hedefini şekillendirmiştir[3]. Özellikle Hristiyan (çoğunlukla Protestan) basını, Alman hükümetini eylemsizlik nedeniyle eleştirmiş olsa da, Katolik ve Protestan misyoner yayınları dışındaki ana akım Alman basını, Ermeni Meselesinin Alman dış politika hedeflerine tamamen tabi kılınmasını zımnen kabul ettiğini yazmıştır[4]. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere, Hofmann’ın “bilimsellik” kaygısı devletlere eşit mesafede kalmaktan ileri gelmektedir. Bilimsellik, devletlerin dürüstlüklerinin ya da devlet politikalarının “planlı” bir şekilde eleştirilmesinden daha derin bir anlam taşımaktadır. Bilimsellik, olayların bütün taraflarının ve bütün boyutlarının ele alınmasını gerektirmektedir. Bir bilim insanı olarak Bayan Hofmann’ın bu hususu ihmal ettiğinidüşünüyoruz. Yazar ayrıca, makalesinde henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış olmasına rağmen “Osmanlı Devleti” yazmak yerine “Türkiye” demeyi tercih etmiştir. Bu yaklaşımın bir bilim insanına yakışmadığı konusuna girmeden önce, savunduğu tezin gerçekle ve tarihi olgularla örtüşmediğini değerlendirmesi gerektiği de altı çizilmesi gerek bir diğer husus olarak göze çarpmaktadır. Tabii makalenin yazıldığı yıl da göz önünde bulundurulursa (2016), konu ile ilgili yapılan çalışmalara geniş bütçeler ayrıldığını hatırlamak yerinde olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı Devleti ifadeleri kavram kargaşasına feda edilmiş olabilecektir.
Hofmann’ın “bilimsel” makalesine devam edecek olursak; I. Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Avusturya, müttefikleri olan Türkiye’nin Ermeni olaylarına dair haberlerini askeri sansür altına alındığını yazdığını görebiliriz[5]. Sansür yönergeleri, Ermeni Olayları ile ilgili yayınların önceden sansüre tabi tutulmasını emretmiştir. Makaleye göre, Alman dışişleri bakanlığı, Ermenilerin sevk ve iskânını bir “iç Türk idari meselesi” olarak tanımlamış ve bu konunun tartışılmaması gerektiğini bildirmiştir[6]. Yetkililer, olaylardan dolayı üzüntü duymalarına rağmen, Türkiye ile olan askeri ittifakın Ermenilerin kaderinden daha üstün bir öncelik olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Almanya’nın makalede, iç ve dış eleştirilere karşı, Ermenilerin “sadakatsizliğini” öne sürerek ve Osmanlı Devleti’nin eylemlerini meşru müdafaa olarak göstererek bir karşı strateji geliştirdiği yer almaktadır. Savaş sonrasında, 1921 yılında Berlin’de eski Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa’ya suikast düzenleyen Soghomon Tehliryan’ın davası uluslararası basının dikkatini çekmiştir. Hofmann’ın yazdığına göre, davanın “apolitik” olarak görülmesi çabalarına rağmen, jüri üyelerinin Tehliryan’ı beraat ettirmesi, Alman yetkilileri Almanya’nın savaş müttefikiyle olan “suç ortaklığını” düşünmeye sevk ettiğinden bahsetmektedir[7]. Tehlirian beraat ettirilmesi için hakkında akıl sağlığı ile ilgili sahte raporlar düzenlenmiş bir teröristtir. Adıgeçenin beraat ettirilmesinin “vicdanlı-vicdansız Almanlar” alt metni ile sözde dürüst olma çabası bağlam dışı ve nitelikten uzak bir tartışmaya yol açmaktadır. Bilimselliğine katkıda bulunması amacıyla, yazara Osmanlı tarafının belgelerini incelemesini tavsiye ediyoruz.
Makalenin devamında, II. Dünya Savaşı sonrasında, Alman kamuoyunun ilgisi Nazi döneminde yaşanan Avrupa Yahudilerine yönelik eylemlere odaklandığı, Osmanlı Ermenilerine yönelik yaşananlar uzun süre unutulduğu yazılmıştır. Yazarın konuyu bir bütün olarak ele almaktan uzak bir araştırma izlediğini bir kenara koyarsak, şu cümle oldukça dikkat çekicidir: “1975-1983 yılları arasında Ermeni militan gruplarının Türk diplomatlara yönelik suikastları, Alman medyasında Ermeni-Türk ilişkilerinin tarihi boyutlarını hatırlamak için bir motivasyon yaratmıştır[8].” Tarih aralığının “1973-1984” olduğunu belirttikten sonra bu cümleye ilişkin ifade edilecek çok nokta bulunmaktadır. “Ermeni militan” ifadesi, Türk diplomatlarına yönelik saldırıların “Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi boyutları hatırlamak için bir motivasyon kaynağı” olduğunu belirtmesi konuyla ilgili derinlemesine bir çalışma yapılmadığını göstermektedir. Hofmann kısa bir araştırmayla terör örgütü ASALA’nın (Ermenistan’ın Özgürlüğü için Ermeni Gizli Ordusu, İng. Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) CIA tarafından 2010 yılında yayınlanmış, “Devam eden uluslararası bir tehdit” olarak nitelendirilmiş bir terör örgütü[9] olduğunu öğrenebilecekken, 2015 propaganda faaliyetlerinin rüzgarına kapılıp bu noktayı gözden kaçırmış gibi görünmektedir. Türk diplomatlarına yönelik saldırıları ise “haklı bir mücadele” gibi sunması ise zannediyoruz ki Alman devlet nişanını yazara uygun görenlerin de gözlerinden kaçmıştır.
Yazarın makalesinde sadece ele aldığı dönemler bile tartışmalıdır. İşaret edilen tarihlerin çok öncesinde, sadece Anadolu’da Sovyet Rusyası tarafından silahlandırılmış Ermenilerin isyanları dahi belirtilmiş olsa, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu Birinci Dünya Savaşı koşulları üzerine kısa bir araştırma yapılsa, “soykırım” niyetiyle hareket edilmediği açıkça görülecektir. Yüzyıllardır çok sayıda topluluğu bir arada barındırmış Osmanlı’nın “millet-i sadıka” olarak adlandırdığı Ermeni toplumuna yönelik bir gecede alınmış bir kararla “soykırım” ilan edildiğinin iddia edilmesi ise “sonuç odaklı yanılgı” ya da “geriye dönük yanılgı” olarak adlandırılabilecektir.
Özetle, Hofmann’ın makalesinde, Birinci Dünya Savaşı’nın kaotik koşullarında Osmanlı’nın Sevk ve İskân kararını bugünkü bilgiyle “soykırım” olarak etiketlemesi, geriye dönük yanılgı örneğidir; zira o dönemdeki aktörlerin savaş, isyan ve kitlesel göç gibi eşzamanlı tehditleri öngöremeyeceği göz ardı edilerek sonuç kaçınılmazmış gibi sunulmaktadır. Bu yaklaşım, “geçmişe dönük yanılgı” (ing. hindsight bias[10]) mekanizmasıyla işlemekte, tarihî olayları tek taraflı bir mağduriyet anlatısına indirgeyerek Osmanlı arşivlerindeki karşı delilleri sistematik olarak dışlamaktadır.
Tessa Hofmann, Federal Cumhuriyet’in en yüksek nişanını almıştır. 20 Ekim 2025’te Berlin-Friedenau’daki düzenlenen bir törenle ödüllendirilmiştir. Bu karar, Federal Başkan Frank-Walter Steinmeier tarafından Haziran ayında alınmıştı. Hofmann’ın bütün girişimlerinde propaganda ve tarihi çarpıtmalar olduğunu söylemek yeni bir ifade olmasa da, görülen o ki, Türk ve Türkiye karşıtlığından doğan hareketlerin ödüllendirildiği günlerden geçildiği için devlet nişanının kendisine uygun görülmesi şaşırtıcı değildir. Sonuç olarak, Almanya’nın Tessa Hofmann’a Federal Liyakat Nişanı vererek diaspora odaklı, tek taraflı “soykırım” anlatısını ödüllendirmesi, tarihî gerçekleri siyasî araç hâline getirmenin yeni bir örneğidir. Öte yandan Türkiye, arşivlerini açmaya ve ortak tarih komisyonu kurmaya hazır olduğunu defalarca beyan etmiş, bilimsel diyaloğu savunmuştur. Hofmann’ın çalışmaları, Osmanlı belgelerini dışlayan, ASALA terörünü dolaylı meşrulaştıran ve geçmişe dönük yanılgılarla şekillenen bir yaklaşım sergilerken, Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nın kaotik koşullarındaki geçici Sevk ve İskân Kanunu’nu “millet-i sadıka”ya yönelik sistematik yok etme niyetiyle çarpıtmaktadır. Bu ödül, jeopolitik yakınlaşma sinyalleriyle çelişse de, Türkiye’nin haklı tezlerini kararlılıkla savunması, arşiv çağrılarını yinelemesi ve uluslararası arenada bilimsel tarafsızlığı talep etmesi gerekmektedir; zira gerçek barış, taraflı propaganda değil, belgelerle aydınlatılan ortak tarih anlayışında yatmaktadır.
[1] “Almanya Başbakanı Merz Ankara'da: 'Türkiye ile yeni bir stratejik diyalog başlatacağız',” BBC Türkçe, bbc.com, 30 Ekim 2025, https://www.bbc.com/turkce/articles/c803gr85plko.
[2] Joceline Chabot, Richard Godin, Stephanie Kappler and Sylvia Kasparian, “Mass Media and the Genocide of the Armenians: One Hundred Years of Uncertain Representation,” From Silence to Re-Remembrance : The Response of German Media to Massacres and Genocide Against the Ottoman Armenians / Tessa Hofmann, Palgrave Studies in the History of Genocide, 2016, s. 87. https://www.academia.edu/30506719/From_Silence_to_Re_Remembrance_The_Response_of_German_Media_to_Massacres_and_Genocide_against_the_Ottoman_Armenians.
[3] A.g.e. s. 88.
[4] A.g.e. s. 90.
[5] A.g.e. s. 90.
[6] A.g.e. s. 90.
[7] A.g.e. s. 95.
[8] “The assassinations of Turkish diplomats by the Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia (ASALA) and by three minor clandestine Armenian militant groups from 1975 to 1983 provided many journalists inside and outside Germany with the motive to recall the historic dimensions of Armenian–Turkish relations, including the Armenian Genocide and the refusal by Turkey to officially recognize the historic facts as intended genocide. As one representative of a leading German journal explained over the phone, “It takes fresh blood to look at old histories.” The Armenian assassinations of Turkish diplomats provided such bloody occasions for a deeper exploration by the press and can therefore be dubbed as “journalistic terror,” according to the French lawyer Jean-Marie Théorolleyre. For 40 years, Théorolleyre wrote a judicial chronicle in Le Monde accurately describing the character of the new Armenian militancy and contrasting it to the revenge assassinations of 1921–1922,” a.g.e. s. 98.
[9] CIA, “Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia: A Continuing Internaitonal Threat,” https://www.cia.gov/readingroom/docs/CIA-RDP85T00283R000400030009-2.pdf.
[10] “Baruch Fischhoff, “Hindsight is not equal to foresight: The effect of outcome knowledge on judgment under uncertainty,” Journal of Experimental Psychology: Human Perception and Performance, 1(3), 288–299, 1975, https://psycnet.apa.org/doiLanding?doi=10.1037%2F0096-1523.1.3.288.
© 2009-2025 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır
Henüz Yorum Yapılmamış.
-
YENİ İPEK YOLU’NUN CAZİBESİ AB’NİN BAŞINI DÖNDÜRÜYOR
Hazel ÇAĞAN ELBİR 19.04.2019 -
YENİ AVRUPA KOMİSYONU 1 ARALIK’TA GÖREVİNE BAŞLIYOR: PEKİ ÖNCELİKLERİ NELER OLMALI?
Hazel ÇAĞAN ELBİR 29.11.2019 -
AVRUPA’NIN AŞIRI SAĞ İLE SINAVI: AVUSTURYA
Hazel ÇAĞAN ELBİR 22.12.2017 -
TÜRKİYE - ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNİN NORMALLEŞME SÜRECİNİ BALTALAMAYI HEDEFLEYEN GİRİŞİMLER
Hazel ÇAĞAN ELBİR 16.12.2022 -
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI GEBELE ZİRVESİ: DİKKAT ÇEKEN NOKTALAR
Hazel ÇAĞAN ELBİR 10.10.2025
-
MERCUSOR-AB İŞBİRLİĞİ VE TÜRKİYE
Hazel ÇAĞAN ELBİR 10.03.2025 -
AVRASYA’DA SİLAHLARIN KONTROLÜ VE SİLAHSIZLANMA ALANLARINDA YENİ BİR ANLAYIŞA VE ÇABALARA GEREKSİNİM VAR
Teoman Ertuğrul TULUN 22.11.2019 -
1915 EVENTS AND TERRORISM
Hazel ÇAĞAN ELBİR 07.10.2015 -
POLONYA SOYKIRIM YASASI İLE İLGİLİ ÇİFTE STANDART
Teoman Ertuğrul TULUN 27.02.2018 -
UKRAYNA SAVAŞI DÖNEMİNDE TÜRKİYE'NİN AVRASYA'DAKİ ORTA KORİDORUNUN YÜKSELEN STRATEJİK ÖNEMİ
Teoman Ertuğrul TULUN 17.07.2024
-
25.01.2016
THE ARMENIAN QUESTION - BASIC KNOWLEDGE AND DOCUMENTATION -
12.06.2024
THE TRUTH WILL OUT -
27.03.2023
RADİKAL ERMENİ UNSURLARCA GERÇEKLEŞTİRİLEN MEZALİMLER VE VANDALİZM -
17.03.2023
PATRIOTISM PERVERTED -
23.02.2023
MEN ARE LIKE THAT -
03.02.2023
BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTININ YAŞANAN TARİHİ -
16.12.2022
INTERNATIONAL SCHOLARS ON THE EVENTS OF 1915 -
07.12.2022
FAKE PHOTOS AND THE ARMENIAN PROPAGANDA -
07.12.2022
ERMENİ PROPAGANDASI VE SAHTE RESİMLER -
01.01.2022
A Letter From Japan - Strategically Mum: The Silence of the Armenians -
01.01.2022
Japonya'dan Bir Mektup - Stratejik Suskunluk: Ermenilerin Sessizliği -
03.06.2020
Anastas Mikoyan: Confessions of an Armenian Bolshevik -
08.04.2020
Sovyet Sonrası Ukrayna’da Devlet, Toplum ve Siyaset - Değişen Dinamikler, Dönüşen Kimlikler -
12.06.2018
Ermeni Sorunuyla İlgili İngiliz Belgeleri (1912-1923) - British Documents on Armenian Question (1912-1923) -
02.12.2016
Turkish-Russian Academics: A Historical Study on the Caucasus -
01.07.2016
Gürcistan'daki Müslüman Topluluklar: Azınlık Hakları, Kimlik, Siyaset -
10.03.2016
Armenian Diaspora: Diaspora, State and the Imagination of the Republic of Armenia -
24.01.2016
ERMENİ SORUNU - TEMEL BİLGİ VE BELGELER (2. BASKI)
-
AVİM Konferans Salonu 24.10.2025
“BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ” BAŞLIKLI KONFERANS
