MERCUSOR-AB İŞBİRLİĞİ VE TÜRKİYE
Analiz No : 2025 / 10
10.03.2025
17 dk okuma

Avrupa Birliği ve MERCOSUR Anlaşması Nedir?

Avrupa Birliği (AB) ve Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) arasında 20 yılı aşkın süredir müzakere edilen serbest ticaret anlaşması[1], 6 Aralık 2024 tarihinde Uruguay’ın başkenti Montevideo’da imzalanmıştır. MERCOSUR, Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay’dan oluşan bir bölgesel entegrasyon bloğudur ve yaklaşık 295 milyonluk bir nüfusu temsil eder[2]. AB ise 27 üye ülkesiyle yaklaşık 450 milyonluk bir tüketici pazarına sahiptir[3]. Bu anlaşma, her iki bölgedeki gümrük vergilerinin büyük ölçüde kaldırılmasını, tarım ürünleri, sanayi malları ve hizmetler ticaretinde serbestleşmeyi hedefleyen dünyanın en büyük serbest ticaret bölgelerinden birini oluşturmayı amaçlamaktadır. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, anlaşmayı “dengeli ve stratejik” bir adım olarak nitelendirirken, ekonomik büyüme ve iş fırsatları yaratma potansiyeline vurgu yapmıştır.

Anlaşma kapsamında AB’nin, MERCOSUR’dan tarım ürünleri ithalatını artıracağı ifade edilmiştir. MERCOSUR ise AB’den otomotiv, makine ve kimyasal ürünler gibi sanayi mallarına erişim sağlayacaktır. Örneğin, AB yıllık 99.000 ton sığır eti ithalatını %7,5’lik indirimli gümrük vergisiyle kabul edecektir[4]. Bu, AB pazarını MERCOSUR üreticileri için cazip hale getirirken, Avrupalı çiftçilerin rekabet endişelerini de artırmaktadır. Söz konusu endişelere ise son örnek Fransız çiftçilerdir. Çiftçiler, bu serbest ticaret anlaşmasının Güney Amerika’dan gelecek ucuz tarım ürünlerinin, özellikle et, kümes hayvanları ve şekerin, Avrupa pazarını dolduracağından endişe etmektedir[5]. Bu ithalatın, AB’nin katı çevre, sağlık ve emek standartlarına uymayan üretim yöntemleriyle yapılması, Fransız çiftçileri haksız rekabete maruz bırakabileceği anlamına gelmektedir. Örneğin, hormonlu et veya pestisit kullanımının yoğun olduğu ürünlerin girişi, Fransız çiftçilerin daha yüksek maliyetli ve sıkı düzenlemelere tabi üretimine darbe vurması ihtimali bulunmaktadır. Ayrıca, anlaşma kapsamında belirlenen ithalat kotaları Fransız sığır eti sektörünü tehdit etmektedir. Bu miktar, AB tüketiminin %1,2’sine denk gelse de, yerel üreticiler için fiyat baskısı yaratabilir. Çiftçiler, bu durumun zaten düşük gelirler, bürokrasi ve kötü hasatlarla mücadele eden sektörlerini çökertebileceğini düşünmektedir. Fransa’nın tarım politikası tarihsel olarak korumacı bir çizgide olduğu için, bu tepkiler ulusal egemenlik ve gıda güvenliği kaygılarıyla da birleşmektedir.

 

AB-MERCOSUR İşbirliğinin Türkiye’ye Etkisi

Türkiye, AB ile 1996’dan beri yürürlükte olan Gümrük Birliği anlaşması nedeniyle, AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarından doğrudan etkilenmektedir. Ancak bu etki asimetriktir: AB’nin MERCOSUR ile anlaşması, MERCOSUR ürünlerinin Türkiye’ye gümrüksüz girmesine olanak tanırken, Türkiye’nin MERCOSUR pazarına ihracatı için aynı avantajı sağlamamaktadır. 

AB- MERCOSUR Ortaklık Anlaşmasının Türkiye için risk teşkil ettiği en önemli konulardan biri, Türkiye’nin rekabet gücünün zayıflaması ihtimalidir. Türkiye’nin AB pazarındaki ihracatçı konumu, MERCUSOR’un ucuz tarım ve hayvancılık ürünleriyle rekabete girmesiyle tehdit altındadır. Brezilya’dan gümrüksüz giren sığır eti veya soya, Türk üreticilerin AB pazarındaki payını azaltabilir. Brezilya, dünyanın en büyük sığır eti ihracatçısıdır ve maliyet avantajı, Türk üreticileri zorlayabilecektir.

Anlaşmanın Türkiye’yi zorlayacağı diğer bir ihtimal ise dış ticaret dengesizliğidir. Gümrük Birliği nedeniyle MERCOSUR ürünleri Türkiye’ye gümrüksüz girerken, Türkiye’nin MERCOSUR’a ihracatı gümrük duvarlarıyla karşılaşacaktır. Türkiye’nin MERCOSUR ülkelerine ihracatı 2021 yılında 1,751 milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. İthalatımız ise 2021 yılında 4,9 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiştir[6]. Anlaşma sonrası bu dengesizlik artırabileceği gibi; örneğin, Arjantin’den ithal edilen ucuz tahıl, Türk çiftçilerin iç pazardaki gelirlerini olumsuz etkileyebilecektir.

Sanayi ürünlerindeki dolaylı etki de Türkiye için öngörülebilecek bir diğer olumsuz etkidir. AB’nin MERCOSUR’a otomotiv ve makine ihracatını artırması, Türkiye’nin bu sektörlerdeki AB pazar payını dolaylı olarak etkileyebilecektir. 

Türkiye, AB ile Gümrük Birliği’ni güncelleyemediği için MERCOSUR ile bağımsız bir STA müzakeresinde zayıf bir pozisyondadır. MERCOSUR’un Türkiye ile STA imzalama motivasyonu düşük kalacaktır, çünkü zaten Türkiye pazarına gümrüksüz erişim elde etmiş olacaklardır. Bu, Meksika ve Cezayir gibi ülkelerin Türkiye ile STA imzalamayı reddetmesine benzer bir durum yaratması ihtimali söz konusudur[7].

 

Gümrük Birliği’nin Asimetrik Yapısı ve Türkiye’nin Karar Alma Süreçlerinden Dışlanması

Gümrük Birliği’nin temel eleştirilerinden biri, Türkiye’nin AB’nin dış ticaret politikalarını uygulama zorunluluğuna rağmen, bu politikaların oluşturulmasında herhangi bir söz hakkına sahip olmamasıdır. Gümrük Birliği kapsamında Türkiye, AB’nin Ortak Gümrük Tarifesi’ni (OGT) kabul etmiş ve üçüncü ülkelere yönelik ticaret politikalarını AB ile uyumlu hale getirmiştir. Ancak, AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) müzakerelerine Türkiye dahil edilmemekte, fakat bu anlaşmaların sonuçlarından doğrudan etkilenmektedir. Örneğin, AB’nin Meksika, Güney Kore veya Kanada gibi ülkelerle imzaladığı STA’lar, bu ülkelerin mallarının Türkiye pazarına gümrük vergisi olmadan girmesine olanak tanırken, Türkiye’nin bu ülkelere aynı koşullarda ihracat yapabilmesi için ayrı bir STA müzakeresi yapması gerekmektedir. Bu durum, çoğu zaman üçüncü ülkelerin Türkiye ile benzer bir anlaşma yapmaya yanaşmaması nedeniyle, Türkiye’nin ciddi bir ticaret açığıyla karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır.

Bu asimetri, Türk dış politikasının temel ilkelerinden biri olan egemenlik ve karşılıklılık ilkesine aykırıdır. Türkiye, Gümrük Birliği nedeniyle dış ticaret politikalarında bağımsız hareket edememekte, adeta AB’nin bir “ekonomik uydusu” konumuna itilmektedir. Dünya Bankası’nın 2014 tarihli “AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi” raporunda da bu sorun açıkça belirtilmiş, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin asimetrik yapısından kaynaklanan dezavantajlarının giderilmesi gerektiği vurgulanmıştır[8]. Raporda, AB ile Türkiye arasındaki ticari entegrasyonun artmasının her iki tarafın da çıkarına olacağı önerisi getirilse de, mevcut yapının Türkiye’ye haksız bir yük getirdiği gerçeği göz ardı edilemez. Türkiye, bu bağlamda, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Türkiye’nin karar alma süreçlerine dahil edilmesi talebini haklı bir şekilde savunmaktadır.

 

Ticaret Politikalarındaki Dezavantajlar ve Ekonomik Kayıplar

Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisine olan etkisi, başlangıçta sanayi ürünlerinde gümrük vergilerinin kaldırılması ve AB pazarına erişim gibi avantajlar sunmuş gibi görünse de uzun vadede ciddi ekonomik kayıplara yol açmıştır. Türkiye, Gümrük Birliği kapsamında AB’nin üçüncü ülkelere uyguladığı gümrük tarifelerini aynen benimsemek zorundadır; ancak, AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzaladığı ülkeler Türkiye ile bir anlaşma yapmadığında, Türk malları bu pazarlara erişimde aynı avantajlardan yararlanamamaktadır. Örneğin, AB’nin Güney Kore ile 2011’de imzaladığı STA sonrası, Güney Kore menşeli ürünler Türkiye pazarına gümrük vergisiz girerken[9], Türk ürünleri Güney Kore’de hala gümrük vergilerine tabidir. Bu durum, Türkiye’nin dış ticaret açığını artıran bir “ticaret sapması” (İng. trade diversion) yaratmaktadır[10].

Ayrıca, Gümrük Birliği’nin geleneksel tarım ürünlerini kapsam dışı bırakması, Türkiye’nin AB ile ticarette en güçlü olduğu sektörlerden birinde avantaj elde etmesini engellemektedir. Türkiye, tarım sektöründe önemli bir üretim kapasitesine sahip olmasına rağmen, Gümrük Birliği yalnızca sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsamakta, bu da Türk tarım sektörünün AB pazarında rekabet edebilirliğini sınırlamaktadır. İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) tarafından düzenlenen bir webinarda, Gümrük Birliği’nin tarım, hizmetler ve kamu alımları gibi alanlara genişletilmesi önerilmiş, mevcut yapının Türkiye’nin ekonomik potansiyelini tam olarak kullanmasına engel olduğu belirtilmiştir[11].

 

AB’nin Türkiye’ye Yönelik Tutarsız Politikaları ve Teknik Engeller

Gümrük Birliği’nin bir diğer eleştirilecek yönü, AB’nin Türkiye’ye yönelik tutarsız politikalarıdır. Türkiye, Gümrük Birliği kapsamında AB müktesebatına uyum sağlamak için önemli adımlar atmış, rekabet hukuku, fikri mülkiyet hakları ve gümrük mevzuatı gibi alanlarda reformlar gerçekleştirmiştir. Ancak, AB tarafı, Türkiye’nin tam üyelik sürecini askıya alarak ve Gümrük Birliği’nin işleyişini zorlaştıran teknik engeller koyarak, bu çabaları destekleyecek adımlar atmamıştır. Örneğin, bazı AB üyesi ülkeler, Türkiye’den gelen ticari araçlara karayolu kotaları uygulamakta ve Türk iş insanlarına vize kısıtlamaları getirmektedir. Bu engeller, Gümrük Birliği’nin temel amacı olan malların serbest dolaşımını baltalamakta ve Türkiye’nin AB ile ticarette hak ettiği avantajları elde etmesini zorlaştırmaktadır.

Türkiye, Gümrük Birliği’nin uygulanmasında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirirken, AB’nin aynı iyi niyeti göstermemesi, anlaşmanın adil bir ortaklık olmaktan uzak olduğunu göstermektedir. Avrupa Komisyonu’nun 2016’da yayımladığı GB’nin güncellenmesine yönelik raporunda, bu teknik engellerin çözümüne yönelik öneriler yer alsa da, somut bir ilerleme kaydedilememiştir[12].

 

Türk Dış Politikasının Stratejik Alternatifleri ve Gümrük Birliği’nin Yeniden Değerlendirilmesi

Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden kaynaklanan dezavantajlarla başa çıkmak için stratejik alternatifler geliştirmesi, Türk dış politikasının proaktif ve çok yönlü doğasının bir gereğidir. GB’nin mevcut hali, Türkiye’yi AB’ye ekonomik olarak bağımlı kılarken, tam üyelik perspektifinden uzaklaştırmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin Rusya, Çin ve Orta Asya gibi alternatif pazarlarla ilişkilerini güçlendirme arayışını meşru kılmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin son yıllarda Avrasya Ekonomik Birliği ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi platformlarla yakınlaşması, Gümrük Birliği’nin yarattığı kısıtlamalara bir yanıt olarak görülebilir. Bu çok yönlü dış politika, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki konumunu güçlendirmekte ve Gümrük Birliği’nin dayattığı tek taraflı bağımlılığı dengelemektedir.

 

AB’nin AB Üyesi Olmayan Ülkelerle Gümrük Birliği Anlaşmaları ile Türkiye-Gümrük Birliği Anlaşmasının Kıyaslaması

Avrupa Birliği’nin Türkiye ile 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği (GB) anlaşması, AB’nin üye olmayan ülkelerle yaptığı tek Gümrük Birliği örneği değildir. AB, tarihsel olarak Andorra, San Marino ve geçmişte bazı mikro devletlerle Gümrük Birliği benzeri düzenlemeler geliştirmiştir; ancak, bu anlaşmaların kapsamı, yapısı ve Türkiye ile olan Gümrük Birliği’nin koşulları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca, AB’nin Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn ile ilişkileri de, Gümrük Birliği benzeri bir entegrasyon olarak değerlendirilebilir. 

 

Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) ile Karşılaştırma: Katılım ve Avantajlar

AB’nin AEA ülkeleriyle (Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn)[13] ilişkisi, tam bir Gümrük Birliği olmasa da, ekonomik entegrasyonun bir başka örneğidir ve Türkiye ile imzalananGümrük Birliği’nin kıyaslanması için önemli ipuçları sunmaktadır. AEA Anlaşması 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. AEA, ülkelerin AB İç Pazarı’na erişimini sağlarken, gümrük vergilerini kaldırmasa da, malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımını garanti etmektedir. Türkiye ile imzalanan Gümrük Birliği’nden farklı olarak, AEA ülkeleri AB müktesebatına uyum sağlama yükümlülüğüne sahipken, AB’nin karar alma süreçlerine dolaylı olarak katılma hakkına sahiptir. Örneğin, AEA Ortak Komitesi aracılığıyla, Norveç ve diğer AEA ülkeleri, AB ile ilgili politikaların şekillendirilmesinde görüş bildirebilmektedir[14].

Türkiye ise, Gümrük Birliği kapsamında AB müktesebatına uyum sağlamakla yükümlü olmasına rağmen, AEA ülkelerinin sahip olduğu bu katılım hakkından mahrumdur. AEA ülkeleri, AB’nin üçüncü ülkelerle STA’larından doğrudan etkilenmezken, Türkiye bu anlaşmalardan dolayı ticaret sapması yaşamaktadır. Ayrıca, AEA ülkeleri, tarım ve balıkçılık gibi hassas sektörlerde istisnalar elde ederken, Türkiye’nin tarım sektörü Gümrük Birliği kapsamına alınmamıştır. Bu durum, Türkiye’nin imzaladığı Gümrük Birliği anlaşmasının, AEA’ya kıyasla çok daha katı ve dezavantajlı bir çerçeve sunduğunu göstermektedir. Bu kıyaslama ışığında, Türkiye’nin AB’den “AEA benzeri” bir katılım hakkı talebini veya Gümrük Birliği’nin daha adil bir yapıya kavuşmasını arzu etmektedir.

 

Sonuç

AB – MERCOSUR Anlaşması, Türkiye için riskler barındıran karmaşık bir tablo sunmaktadır. Kısa vadede, Gümrük Birliği’nin asimetrik yapısı nedeniyle Türkiye’nin dış ticaret dengesi ve AB pazarındaki rekabet gücü olumsuz etkilenebilir. Ancak uzun vadede, Türkiye’nin MERCOSUR ile STA müzakerelerini tamamlaması, Gümrük Birliği’ni güncellemesi ve katma değerli üretime odaklanması, bu dezavantajları avantaja çevirebilir. Türkiye’nin AB ile 1996’dan beri yürürlükte olan Gümrük Birliği, modern ticaret ihtiyaçlarına cevap verememektedir. AB-MERCOSUR Anlaşması, Türkiye’nin AB ile STA imzalayan ülkelere karşı pozisyonunu daha da zayıflatacaktır. Bu nedenle, Türkiye Gümrük Birliği’nin tarım, hizmetler ve kamu alımları gibi alanları kapsayacak şekilde güncellenmesi girişimde bulunması Türkiye’nin dezavantajlı durumunu ortadan kaldırabilecektir. Türkiye’nin stratejik hamlelerle bu süreci yönetmesi, uluslararası ilişkilerdeki konumunu güçlendirecektir.

 

*Görsel: https://tr.euronews.com/business/2024/12/06/von-der-leyen-fransanin-karsi-cikmasina-ragmen-ab-mercosur-ticaret-anlasmasini-imzaladi.

 


[1] “Interregional Framework Cooperation Agreement between the European Community and Mercosur,” 6 Mart 2020, https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=LEGISSUM:r14013&frontOfficeSuffix=%2F.

[4] “Opening Opportunities for European Farmers,” EU – MERCOSUR Partnership Agreement.

[5] Sophia Khatsenkova, “Explainer: Can France Block the MERCOSUR Trade Agreement?,” EuroNews, euronews.com, 2 Aralık 2024, https://www.euronews.com/my-europe/2024/12/02/explainer-can-france-block-the-mercosur-trade-agreement.

[6] “Güney Ortak Pazarı - MERCOSUR,” T.C. Dışişleri Bakanlığıhttps://www.mfa.gov.tr/guney-ortak-pazari.tr.mfa.

[7] Onur Erem, “AB-MERCOSUR Anlaşması Türkiye’yi Nasıl Etkileyecek?,” BBC News Türkçe, 28 Ocak 2025, https://www.bbc.com/turkce/articles/c1lv5m9mnz7o.

[8] “Dünya Bankası, AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi,” Washington DC: Dünya Bankası, 2014, https://www.worldbank.org/content/dam/Worldbank/document/eca/turkey/tr-eu-customs-union-tr.pdf.

[10] “AB’nin Üçüncü Ülkelerle Yaptığı Serbest Ticaret Anlaşmalarının Türkiye-AB Ekonomik İlişkilerine Etkisi,” 26. Türkiye – AB Karma İstişare Komitesi Toplantısıhttps://www.eesc.europa.eu/sites/default/files/resources/docs/cemallettin-damlaci-tr.pdf; Halit Yanıkkaya ve Mehmet Zahid Sobacı, “Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin Dış Ticaretine Etkileri: Bir Panel Veri Analizi,” İktisat İşletme ve Finans 24, no. 278 (2009): 56-78. 

[11] İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), Gümrük Birliği’nin Güncellenmesi: Türkiye ve AB İçin Fırsatlar ve Zorluklar, https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?ust_id=5007&id=5164.

[12] Avrupa Komisyonu, Türkiye ile Gümrük Birliği’nin Güncellenmesine İlişkin Değerlendirme Raporu, Brüksel: Avrupa Komisyonu, 21 Aralık 2016, https://www.ab.gov.tr/files/pub/2016_ilerleme_raporu_tr.pdf.

[14] Norwegian Ministry of Foreign Affairs, “The EEA Agreement and Norway’s other agreements with the EU,” 2013, https://www.regjeringen.no/globalassets/upload/ud/vedlegg/europa/nou/meldst5_ud_eng.pdf.


© 2009-2025 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.