AVRUPA BİRLİĞİ DEVLET VE HÜKÜMET BAŞKANLARI ÖZEL ZİRVESİ KARARLARININ VE 2020 AB GENİŞLEME RAPORUNUN ANLAMI
Analiz No : 2020 / 36
14.10.2020
10 dk okuma

1 Ekim 2020 tarihinde, Avrupa Birliği (AB) Devlet ve Hükümet Başkanları Özel Zirvesi’nde aldığı kararlar ve 6 Ekim 2020’de Avrupa Komisyonu Türkiye raporu, AB ve Türkiye gündemini meşgul etmiştir. Aralarında Doğu Akdeniz’in de bulunduğu AB – Türkiye ilişkilerini ilgilendiren konu başlıklarının değerlendirmeleri bilhassa Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından eleştiri ile karşılanmıştır. 

Avrupa Komisyonu tarafından raporu oluşturulan Özel Zirve’de, Türkiye’yi ilgilendiren hususların rahatsız edici boyutu şaşırtıcı olmasa da genel olarak Türkiye’nin stratejik öneminin göz ardı edildiği dikkat çekmektedir. AB’nin Türkiye bakış açısı Doğu Akdeniz başlığı altında yedi maddede incelenmiştir.

AB’nin, Doğu Akdeniz'de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik çıkarı bulunduğunun altı çizilmiştir. Söz konusu işbirliğinin önem derecesi Türkiye için de aynıdır. Avrupa Komisyonu tarafından ayrıca, iyi niyetli bir şekilde diyalog sürdürülmesinin, AB çıkarlarına aykırı olan ve uluslararası hukuku ve AB Üye Devletleri’nin egemenlik haklarını ihlal eden tek taraflı eylemlerden kaçınmanın mutlak bir gereklilik olduğu vurgulanmıştır. Bu nokta her iki taraf için de önem taşımaktadır. Zira Avrupa Komisyonu’nun bu noktada gözünden kaçan bir husus bulunmaktadır. 2003 yılından beri, Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, dolayısıyla AB’nin tek taraflı faaliyetleri göz ardı edilmektedir[1]. Tüm görüş farklılıklarının barışçıl diyalog yoluyla ve uluslararası hukuka uygun olarak çözülmesi hususunda Türkiye de aynı hassasiyetleri göstermektedir. Avrupa Konseyi, Yunanistan ve Kıbrıs ile tam dayanışmasını yinelemektedir ancak Doğu Akdeniz’in önemli bir ülkesi olan Türkiye’yi bu paragrafta dahi dışarıda bırakmaktadır[2]. Dolayısıyla, Doğu Akdeniz’de AB yaklaşımlarının realist ve adil olması gerekmektedir.

AB, Yunanistan ve Türkiye'nin son zamanlarda güven artırıcı adımlarını ve iki ülkenin Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge'nin sınırlandırılmasına yönelik doğrudan istikşafi görüşmelere devam edeceklerinin duyurusunu memnuniyetle karşıladığını da dile getirmektedir. Bu çabaların sürdürülmesi ve genişletilmesi gerektiğini de vurgulamıştır. Ancak Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerde tek taraflı olunmaması vurgulanmaktaysa da, benzer vurgunun AB’nin keşif çalışmaları sırasında benimsediği tutum da göstermesi hayati önem taşımaktadır.

Öte yandan, raporda, Avrupa Komisyonun’nun, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin egemenlik haklarının ihlal edilmesini şiddetle kınadığını belirtmiştir. Avrupa Konseyi, Türkiye'nin uluslararası hukuku ihlal ettiğini ileri sürerek benzer eylemlerden gelecekte kaçınması gerektiğini belirtmiştir.  Avrupa Konseyi, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge'nin sınırlandırılmasının, uluslararası hukuka tam saygı içinde, iyi niyetle diyalog ve müzakere yoluyla ele alınması gerektiğinin altını çizmiştir. Ancak, Avrupa Konseyi’nin belirtmekten sürekli olarak kaçındığı bir gerçek vardır. GKRY’nin egemenlik haklarının ihlal edilmesi söz konusu değildir. Çünkü, GKRY’nin AB’ye katılmasının 1960 Garanti Anlaşması çerçevesinde hukuka aykırı olduğu hukukçularla vurgulanmıştır. Garanti Anlaşmasının 1. Maddesi, “Kıbrıs Cumhuriyeti herhangi bir devletle tamamen veya kısman herhangi bir siyasi veya iktisadi birliğe katılmamayı taahhüt eder. Bu itibarla herhangi bir diğer devletle birleşmeyi veya adanın taksimini doğrudan doğruya veya dolayısı ile teşvik edecek her nevi hareket yasak ve ilan eder.”[3] Dolayısıyla, GKRY’nin AB’de yer alması hukuka ters düşen bir durumdur. Bu sebeple eğer bir ihlâlden bahsedilecekse, Garanti Anlaşmasının hatırlatılmasında fayda vardır.

Avrupa Konseyi’nin, Birleşmiş Milletler (BM) himayesi altında müzakerelerin hızlı bir şekilde yeniden başlatılmasını desteklediği belirtilmiştir. Ayrıca Avrupa Konseyi, Kıbrıs sorununun, BM çerçevesinde AB'nin üzerine kurulduğu ilkeler doğrultusunda, 550 ve 789 sayılı BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları dahil olmak üzere ilgili BMGK kararlarına uygun olarak kapsamlı bir çözümüne ilişkin tam olarak bağlılığını sürdürdüğünü ifade etmiştir. Avrupa Konseyi, Türkiye'den de benzer bir yaklaşımı beklediğini belirtmiştir. Raporda ayrıca AB, BM İyi Niyet Misyonu'na bir temsilci atamak da dahil olmak üzere müzakerelerin desteklenmesinde aktif bir rol oynamaya hazır olduğu belirtilmiştir[4].

Avrupa Konseyi’nin liderler toplantısında aldığı bir başka karar ise, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY’ye yönelik yasadışı olduğu iddia edilen faaliyetlerinin durdurulması halinde, Avrupa Konseyi’nin, Gümrük Birliği'nin modernizasyonuna ilişkin yeni bir Türkiye-AB gündemi başlatmasıdır. Avrupa Konseyi tarafından öne sürülen iki durum, Türkiye-AB ilişkilerinin ilerleyemediği iki ayrı konudur. Bu iki konunun birbiriyle ilişkilendirilmesi halihazırda tıkanmış iki konunun ilerlemesini engellemesi yüksek bir ihtimaldir. Doğu Akdeniz’deki sıcak gelişmeler olmasaydı dahi Gümrük Birliği konusunda adım atması beklenen tarafın AB olduğunun hatırlatılmasında fayda vardır[5]. 2016 AB-Türkiye Bildirisi ile uyumlu olarak, üst düzey diyaloglar, göç konularından, gümrük birliği düzenlemelerinde sürekli işbirliğinden bahsedilmiştir, ancak ileriye yönelik adım atma sırası AB’dedir.

AB Genişleme raporunda dikkat çeken bir diğer husus ise, Türkiye’nin hassasiyetleri bilinmesine rağmen “Batı Balkanlar ve Türkiye”[6] ayrımının yapılmasıdır. Türkiye Balkanların, dolayısıyla Avrupa coğrafyasının bir parçasıdır. “Batı Balkanlar” ifadesi Türkiye ile AB arasındaki mesafenin açılması amacını barındırmaktadır. “Batı Balkanlar”ın da bu amaç doğrultusunda AB ve Türkiye arasında tampon bölge olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. Bu ifade ilk defa bu raporda kullanılmamıştır. AB’nin 29 Mayıs 2019 tarihli “Batı Balkanlar ve Türkiye’de Reformlar: Yıllık Değerlendirmeler ve Öneriler” başlıklı raporunda, önceki Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikasından Sorumlu Yüksek Temsilci / Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Federica Mogherini, “Batı Balkanlar”ın Avrupa’nın bir parçası olduğunu gelecekte de AB’nin bir parçası olacağı ifadelerine yer vermişti[7].

Avrupa Komisyonu kararlarında görüldüğü gibi, AB – Türkiye ilişkilerinde ilerlemesi beklenen taraf yalnız Türkiye’dir. Hususlar teker teker ele alındığında, görülebilir ki yalnız Türkiye’nin çabaları AB ile ilişkilerin ivme kazanması için yeterli bir girişim değildir. Avrupa Konseyi’nin gelişmeleri yakından izlemeye devam edeceği ve buna ilişkin olarak Aralık 2020 son tarih olarak belirlenmiştir. Bu tarih yalnız Türkiye için değil, AB’nin Türkiye ile ilişkilerin tarafsız bir gözle analiz edilmesi açısından da önem taşımaktadır.

Avrupa Konseyi’nin Doğu Akdeniz konusunda çok taraflı bir konferans çağrısı da Zirve’den çıkan bir diğer husustur. Böyle bir çağrı Türkiye'de olumlu bir yankı bulmuştur, zira bu çağrı ilk olarak Türkiye’den gelmiştir.

Her iki rapor da yalnız Türkiye’nin yapması gerekenleri sıralıyor gibi görünse de aslında AB’nin atması gereken hususları da içinde barındırmaktadır. Bilhassa ilerleme raporunda, bazı fasılların müzakerelere hala açılmamış olması ise AB’nin savunduğu değerlerle örtüşmemektedir. Gündeme gelmeyen fasıllar olmasına karşın, Türkiye’nin açık olan 17 fasılda ilerleme kaydettiği de belirtilmektedir[8]

Avrupa Birliği, her fırsatta devletler hukuku kaidelerini önemsediğini ve bu doğrultuda değerlerini korumayı hedeflediğini belirtmektedir. Ancak hukuk normları tek taraflı değerlendirmeyle sonuç vermez. Ancak ortak çıkarlar gözetilirse ilerleme kaydedilebilir. Türkiye AB üyelik sürecinde üzerine düşenleri yapmaya gayret eden bir aday ülkedir. Türkiye’nin bu niyetine raporda değinilmesi sevindirici bir gelişmedir. Ancak AB’nin de Türkiye’nin bakış açısına saygı göstermesi karşılıklı saygı ve güvenin geliştirilmesinde önem taşımaktadır. 

 

*Fotoğraf: https://m.bianet.org/bianet/siyaset/208384-avrupa-konseyi-istanbul-a-heyet-gonderecek-kaygiliyiz

 


[1] “Greek Cypriot’s Unilateral Activities in the Eastern Mediterranean”, mfa.gov.trhttp://www.mfa.gov.tr/greek-cypriot_s-unilateral-activities-in-the-eastern-mediterranean.en.mfa

[2] “European Council Conclusions On External Relations, 1 October 2020 – II. External Relations, Eastern Mediterranean”, concilium.europa.euhttps://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2020/10/01/european-council-conclusions-on-external-relations-1-october-2020/  

[3] “2003-03-19 Türkiye'nin Kıbrıs'taki Varlığı Uluslararası Hukuka Dayalıdır”, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Başkanlığıhttps://www.ab.gov.tr/p.php?e=28372

[4] “European Council Conclusions On External Relations, 1 October 2020 – II. External Relations, Eastern Mediterranean”, concilium.europa.euhttps://www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2020/10/01/european-council-conclusions-on-external-relations-1-october-2020/

[5] Hazel Çağan Elbir, “Avrupa Birliği’nin Trump’tan Önemli Sorumlulukları Var”, AVİM, 13 Haziran 2018, https://avim.org.tr/tr/Yorum/AVRUPA-BIRLIGI-NIN-TRUMP-TAN-ONEMLI-SORUMLULUKLARI-VAR

[6] “Communication from the Commission to the European Parliament, The Council, The European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions”, European Commission, 6 Ekim 2020, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files/20201006-communication-on-eu-enlargement-policy_en.pdf

[7] “Brexit’in Türkiye – AB İlişkileri Konusunda Düşündürdükleri”, AVİM, 16 Aralık 2019, https://avim.org.tr/tr/Analiz/BREXIT-IN-TURKIYE-AB-ILISKILERI-KONUSUNDA-DUSUNDURDUKLERI

[8] “Communication from the Commission to the European Parliament, The Council, The European Economic and Social Committee and the Committee of the Regions”, European Commission, 6 Ekim 2020, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files/20201006-communication-on-eu-enlargement-policy_en.pdf


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten