ERMENİ MİTLERİ BAŞARISIZLIĞA MAHKUMDUR: GERÇEKLER BASTIRILAMAYACAKTIR
Yorum No : 2017 / 63
18.08.2017
7 dk okuma

1960'lar ve 70'ler Türkiye'ye karşı olabilecek en düşmanca şekilde hazırlanmış, yüzyılın başında Osmanlı Türkleri tarafından Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni vatandaşlara karşı ‘soykırım’ yapıldığını iddia eden bir Ermeni karalama kampanyasının yeniden canlanmasına şahitlik etti. Bu kampanya o tarihten beri çirkin terörist saldırılara da başvurarak durmak bilmeden devam etmiştir. Bu süreçte çoğu diplomatlar ve birinci derece akrabalarından oluşan 50'den fazla Türk vatandaşına dünyanın farklı yerlerinde Ermeni teröristler tarafından suikastlar düzenlenmiştir. Teröristler bugünün acı standartlarına göre bile hassasiyetleri sarsacak bir zalimlik ortaya koymuşlardır. Örneğin, 1983 yılında Orly Havaalanı Türk Havayolları kontuarında patlatılan ve sekiz kişinin ölümüne neden olan Ermeni teröristin bombası aslen uçak kadın, erkek ve çocuklarla dolu bir şekilde havalanmışken, bagaj kısmında patlatılmak istenmişti.

O dönem dört Türk diplomat - iki Başkonsolos, bir Konsolos Yardımcısı ve bir Fahri Başkonsolos - Amerika Birleşik Devletler topraklarında suikasta kurban gitti. Kanada'da Ermeni teröristler Türk askeri ataşesini öldürdü ve Büyükelçilikteki ticaret ataşesini yaraladı. Başka bir terör saldırısında da Türk Büyükelçisini öldürmek amacıyla Ottawa'daki Türk Büyükelçiliğinin giriş kapısını havaya uçurdular ve bu sırada Kanadalı bir güvenlik görevlisini öldürdüler. Teröristler tüm bu saldırıları, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilere karşı işlendiğini iddia ettikleri “soykırım”ın intikamını almak amacıyla yapıldığını söyleyerek, meşrulaştırdılar. Yakın zamanda özellikle ABD'deki Ermeni lobisi, parlamentoları etkileyip temelsiz iddialarını tasdik ve “soykırımın tanınması”nı kabul edecek bir kanun çıkartmaları için çalışmış ve ümitsizce çalışmalarına devam etmektedir. 

Yukarıda bahsedildiği gibi 1983'te Orly Havaalanı'ndaki bombalı saldırıda dördü Fransız, ikisi Türk, biri İsveçli ve biri Amerikalı olan sekiz kişi öldürülmüştür. 19 Şubat - 2 Mart 1985 tarihleri arasında devam eden mahkemede Fransız yargısı, üç ASALA (Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) teröristini suçlu bularak birini müebbet hapis, diğer ikisini de on beş ve on yıl hapis cezasına çarptırmıştır. Duruşmalar sırasında Türk kurbanların haklarını temsil eden üçüncü kişi, diğer tanıkların yanında, sonradan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde profesör olan Mümtaz Soysal ve Türkkaya Ataöv'ün ifadelerini istemiştir. Profesör Mümtaz Soysal'ın ifadesinden alıntılanan aşağıdaki kısımlar sadece olayı aydınlatmıyor, aynı zamanda mesnetsiz “soykırım” iddiaları üzerine çalışan genç akademisyenler için de kuramsal bir yol haritası çiziyor:

“Bir hukukçu olarak, ‘soykırım’ teriminin bu ülkede devlet adamlarından Ermeni davasının saf yandaşlarına kadar herkes tarafından bu kadar rahat ve hatta kaygısızca kullanılmasına şaşırdığımı söylemeliyim. Ve bu terim tanımı henüz İkinci Dünya Savaşı sonrası düzenlenen bir uluslararası kongrede yapılmış, sınırları belli bir suça işaret eder. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948 tarihli yasa tasarısıyla onayladığı ve 11 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren, Türkiye'nin imzaladığı ve tasdik ettiği bir sözleşme olan ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’...  Terörizm hâlâ sürmekte ve insanlar yetmiş yıl önceki ‘soykırım’ hakkında konuşmaya devam ediyor. Niçin? Çünkü soykırım insanlığa karşı bir suçtur ve belirttiğim sözleşme bunu 'insanlığa karşı suç' olarak tanımlamıştır. Soykırım demişken bu konuda dünya kamuoyunu bir devlete, bir ulusa ya da topluluğa karşı harekete geçmek için etkilemek son derece kolaydır. Bu aynı zamanda daimi bir suçtur ve işlendiği zamandan bağımsız olarak cezalandırılmalıdır. Bu suçun yazarları bu sebeple, her yerde ve her zaman ağır biçimde eleştirilmeli ve bu suç Ermeni teröristlerin gözünde tüm Türk milletine atfedilebildiğinden, Türk Devleti'nin şimdiki temsilcileri ve vatandaşları cezalandırılmalıdır: Olayların olduğu sırada ebeveynleri henüz hayatta bile olmayan genç diplomatlar, ülkelerine dönmek için ulusal havayolları ile uçacak sıradan işçiler. Ermeni teröristlerin tarihte olanları saptırmasının ve soykırımı savaş durumunda iki kişinin neden olduğu bir insanlık trajedisi olarak tanımlamasının nedeni budur.”[1]  Türkkaya Ataöv'ün ifadesi Ermeni aktivistlerin iddialarını kanıtlamak için öne sürdüğü belirli belgelerin yanlışlığını göstermiştir.

Türklere ve Türkiye devletine karşı yürütülen Ermeni kampanyası o zamandan beri durmak bilmeden devam etmektedir. Türkler ve Türkiye sadece asılsız suçlamalarla karşı karşıya kalmamış, terörist saldırılara karşı da mücadele etmiş ve bunlardan zarar görmüştür. Sadece yasal alanda değil, akademik olarak da Ermeni iddiaları sürdürülmektedir. Ermenilerin 2015 yılını kendilerince “soykırım”ın yüzüncü yılı olarak etiketleme çabaları hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Bu temelsiz iddialar, 1915 olaylarının nefret suçu veya ırk ayrımcılığı karakteri gösteren bir soykırım şeklinde vuku bulduğunu reddederek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yüce Divanı tarafından çürütülmüştür. AİHM Yüce Divanı'nın asılsız soykırım iddiaları için ortaya koyduğu önemli sonuçlar vardır.

Bu bağlamda, ABD devleti tarafından bir yasa çıkartılması ile ilgili yakın zamanlı Ermeni propagandalarının, kendilerini avuttukları önemsiz ve tümüyle sembolik “başarılar”dan fazlası olmadığının altını çizmek gerekir. Öyle ya da böyle, gizlemek için sergilenen tüm çabalara rağmen gerçek bilinir hale gelecektir. Bu konudaki akademik çalışmaları ve bağımsız araştırmaları teşvik edip, gelecek nesilleri asılsız iddialara ilişkin aydınlatmanın ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Genç nesillerin eğitimi için, özellikle yüksek öğrenim kanalıyla yıllardır durmaksızın sarf edilen çabalar sayesinde gerçeğe ulaşma arzusu artık yaygınlaşmıştır. Türkiye'nin bu alandaki en önemli başarılarından birisi, tek taraflı kategorik düşünce ile telkinde bulunmadan, genç bir nesli ön plana çıkartmaktır. Bu adım adım analitik yaklaşım aslında, kolaylıkla nefret söylemi ve nefret suçuna dönüşebilecek bir beyin yıkamadan çok dikkatli bir şekilde kaçınmıştır. Bu adım adım, sabırlı ancak sonuca götüren yaklaşım bugün, gücünü çıplak gerçekten aldığı için, “yalanlarla mücadele” konusunda geçmişe göre daha da etkilidir. Shakespeare'in Venedik Taciri'nde belirttiği gibi “ama sonunda gerçek ortaya çıkacak.”

Hiç kimse Türkiye ve Türk halkının siyasi manipülasyonlara ve tarihin saptırılmasına boyun eğeceği gibi bir yanılgıya düşmesin.

Fotoğraf Kaynağı: https://www.videoblocks.com

 


[1] Terrorist Attack at Orly. Statements and Evidence Presented at the Trial February 19- March 2 1985., 3. baskı, 544 (Ankara: University of Ankara Faculty of Political Science, 1986).


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten