AVİM, 2 Ekim 2014
Edward Nalbandian
Ermenistan Dışişleri Bakanı
Maxime Gauin - Sayın Nalbandian Gerçekleri Söylemedi
Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandian Le Figaro’da yayınlamış olduğu yorum yazısı ve kişisel Facebook sayfasında paylaşılan bu yazının daha uzun metni,[i] Ermenistan ve Türkiye uzlaşmasına hiçbir şekilde katkıda bulunmamaktadır. Hatta tam tersine, bahsi geçen yorum yazısı bu uzlaşmayı baltalamaktadır. Nalbandian’ın yazısı, her açıdan Türk karşıtı propagandanın klasik ve doğru olmayan iddialarının bir tekrarıdır. Yorum yazısının Fransızca ve İngilizcesine o dillerde cevap verdikten sonra, şimdi cevabımın Türkçe çevirisini sizlerle paylaşıyorum.
Sayın Nalbandian, yorum yazısında klişe “karanlık Osmanlı gecesi” söylemini kullanmaktan bile kaçınmamış ve şu iddiada bulunmuştur:
“Diğer imparatorluklar gibi Osmanlı İmparatorluğu da pek çok vatandaşının en temel haklarının ve özgürlüklerinin bastırılması üzerine inşa edilmiş ve devamlılığı sağlanmıştı.”
Oysa, Osmanlı İmparatorluğu, Müslüman olmayan topluluklara - özellikle de Rumlara, Ermenilere ve Musevilere – özerklik tanıyan millet sistemi üzerine kurulmuştu. Böyle bir özerklik, örnek olarak o dönemde Rusya’da mevcut değildi. 19. Yüzyılda millet sisteminde ıslahatlar yapılmış, sistem daha liberal hale gelmiş ve bir demokrasi olmaya yaklaşmıştır. Tanzimât Fermânı’yla beraber, 1839-1856 seneleri arasında Müslümanlar ile Gayri-Müslimler arasındaki hukuki eşitsizlikler ortadan kaldırılmıştır.
15 Haziran 1867 yılında, Osmanlı İmparatorluğu dışında yaşayan bir Ermeni soylusu olan Prens Mıgıdırç Dadian, Revue des deux mondes’da (Paris) yayınladığı uzun bir makalede (daha sonra bir kitapçık olarak basılmıştır), Osmanlıların gerçekleştirildiği ıslahatları övmüş ve Osmanlı Ermenilerinin durumunun tatminkâr olduğunu belirtmiştir. II. Abdülhamit (1876-1909) 1878’de Kanun-ı Esasî’yi askıya almış olsa da; gayri-Müslim milletlerin anayasalarına, okullarına, kiliselerine veya sinagoglarına dokunmamıştır. Ermeni akademisyen Mesrob K. Krikorian gerçekleştirmiş olduğu ayrıntılı bir araştırmadan sonra, nüfusun geneline oranla, 1860lar-1900ler arasında Ermenilerin doğu Anadolu’daki Osmanlı idaresinde en fazla temsil edilen etnik grup olduğu sonucuna varmıştır.[ii]
Jön Türkler döneminden (1908-1918) sadece birkaç tane örnek vermek gerekirse: Berç Keresteciyan 1914’e kadar Osmanlı Bankası’nın genel müdür yardımcılığını, 1914’ten 1927’ye kadar da genel müdürlüğünü yapmıştır (daha sonrasında ise TBMM’de Afyon milletvekilliği yapmıştır, gerçi bu Osmanlı Tarihi konusunun dışındadır). Siyasetten bir örnek olarak; Bedros Kapamacıyan İttihat ve Terakki Fırkası desteği sayesinde 1909’da Van belediye başkanı olarak seçilmiş, 1912’de ise – Müslümanlar tarafından değil – Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaklar) tarafından katledilmiştir. Ulusal seviyede ise İttihat ve Terakki Fırkası mensubu olan Bedros Hallaçyan üç kez İstanbul milletvekili seçilmiştir (1908, 1912 ve 1914). Hallaçyan; 1909-1912 arası Bayındırlık Bakanı, 1913-1915 arası İttihat ve Terakki Fırkası’nın merkez komitesi mensubu, 1915-1916 arası Daimi Tahkim Mahkemesi’nde[iii] (Lahey, Hollanda) Osmanlı İmparatorluğu’nun temsilcisi ve nihayet 1916-1918 arası Osmanlı ticaret kanunu tekrar yazmakla görevlendirilmiş komisyonun başkanı olmuştur. Son örnek: yine bir İttihat ve Terakki Fırkası mensubu olan Oskan Mardikian, 1913-1914 arasında Osmanlı Posta, Telefon ve Telgraf Bakanı olmuştur.
Sayın Nalbandian aynı zamanda şu gerçek üzerinde bir durup düşünmelidir: bugün Rusya’da Ermeni göçmenlerin çocuklarının aksine, yüzyıllarca sürmüş Osmanlı hâkimiyetinden sonra bile doğu Anadolu’nun Ermenileri hâlâ akıcı bir biçimde Ermenice konuşabiliyordu.
"Soykırım” iddialarına gelince, Sayın Nalbandian yazısında okuyuculara talihsiz bir şekilde çoktan çürütülmüş olan bir takım uydurmalar ve kaynakların çarpıtılmasını sunmaktadır. Gelin öne çıkanlarına bir göz atalım:
1) “Ermeni Soykırımı’na dair ilk atıflardan biri, 1916’da “Ermenistan’daki Katliamlar” adlı eserini yayınlayan Müslüman şahit Fayez El Ghossein’dir.”
Maalesef Sayın Nalbandian iddiasının aksine, Fayez El Ghossein adında bir kimse yoktu. Birinci Dünya Savaşı sırasında, kitapta tasvir edildiği şekliyle bir mevkie sahip olan bir Osmanlı devlet memurunun var olmuş olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. İddiaya göre Arapça olan kitabın elle yazılmış metni gösterilememektedir, zira böyle bir metin hiçbir zaman var olmamıştır. Benzer bir şekilde, “Fayez El Ghossein”in İngiliz kontrolündeki bir bölgeye vardığına dair bir İngiliz belgesi de yoktur. “Fayez El Ghossein” bir uydurmadan ibarettir.
Gerçekte, Faiz al-Ghusayn (1883-1968) adında bir kimseye ait kayıtlar vardır. Bu kişi 1912 veya 1913’te Osmanlı idaresinden kovulmuş ve Osmanlı bürokrasisinde bir kariyere sahip olmaya dair tüm umutlarını yitirdikten sonra Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Arap milliyetçisi gruba katılmıştır.
2) “1915’te Ermeni Soykırımı’nın baş mimarlarından birisi olan, o dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Talat Paşa, Almanya’nın Başkonsolosuna itirafta bulunmuştur: ‘bir Ermeni sorunu yoktur, zira artık Ermenilerin varlığı söz konusu değildir.’”
Sayın Nalbandian, sosyolog Vahakn N. Dadrian tarafından uydurulan tarihi bir çarpıtmayı bile doğru düzgün hatırlayamamıştır: Talat Paşa iddiaya göre Alman başkonsolosuna değil, Alman büyükelçisine “itirafta” bulunmuştu. Daha önemli olan ise, bu konuyla ilgili olan tam metin hem Almanca hem de İngilizce olarak internette mevcuttur ve böylece herkes bu belgenin anlamının Ermeni propagandacılar tarafından nasıl çarpıtıldığını teyit edebilir.[iv] Bu kaynaktan bir alıntı:
“Bu ayın ikinci gününde, Talat Bey Ermenilere yönelik yapılan zulme karşı ilgili makamlara telgraf aracılıyla gönderdiği talimatların Almanca çevirilerini bana verdi. Bu kopyalar dosya içerisinde mevcuttur. Talat Bey, bu kopyaları benimle paylaşarak; ülkesinin tam göbeğinde Ermenilere yönelik yapılan ayaklanmaları sonlandırmak için ve sınır dışı edilenlere[v] nakilleri sırasında erzak verilmesini temin etmek için merkezi hükümetin ciddi çaba sarf ettiğini ispatlamak istemiştir. Talat Bey birkaç gün önce buna atıfta bulunarak bana şöyle söylemişti, ‘La question arménienne n'existe plus.’ (‘Artık Ermeni sorunu yoktur.’)”
3) “Ya da, 1,5 milyon insan ölmüş veya öldürülmüşken ‘tehcir’den nasıl bahsedebiliriz?”
1918-1919’da Ermeni delegeler bile “1,5 milyon insan ölmüş veya öldürülmüştür” iddiasında bulunmamıştır. Arnold J. Toynbee toplam kayıp sayısının 600.000 olduğu yönünde tahmin yürütmüştür.[vi] Koyu bir Ermeni milliyetçisi olan araştırmacı R. Khérumian da toplam kayıp sayısı konusunda aynı tahminde bulunmuştur.[vii] Bu tahminlere denk bir şekilde, Amerikan tarihçi Justin McCarthy de 1914’den 1922’e kadar olan toplum kayıpların yaklaşık 600.000 olduğunu ifade etmiş[viii] ve bir başka Amerikalı tarihçi olan Guenter Lewy ise bu rakımın yaklaşık 642.000 olması gerektiği sonucuna varmıştır.[ix]
Ancak bu 600.000/650.000 kişinin hepsi Osmanlı uygulamalarından dolayı hayatlarını kaybetmemiştir:
- 1915-1916 yılları arasında (300.000 içerisinden) 150.000 kişi Rusların Anadolu’dan Kafkasya’ya yaptırdığı tehcir sırasında ölmüştür;
- 1918-1919 yılları arasında (200.000 içerisinden) en az 50.000 kişi bağımsız Ermenistan’daki salgın hastalıkları sebebiyle ölmüştür (200.000 rakamı, yukarıda bahsedilen hayatta kalan 150.000 kişi ve Rusların geri çekilmesi sonrasında 1918’de gelen fazladan 50.000 mülteciye tekabül etmektedir);
- Şubat 1920’de (5000 içerisinden) 2000 ila 3000 arasında kişi Fransızların Maraş’tan tahliyesi sırasında ölmüştür.
Bu rakamlar, o dönemde dünyanın bu tarafında gerçekleşen tüm toplu nüfus sevklerinin gerçek vaziyeti konusunda bizi aydınlatmaktadır.
4) “Görünüşe bakılacak olursa Ermenilerin sınır dışı edilmesini ve büyük çapta katliama uğramasını inkâr edilemeyecek gerçekler olduğunu kanıtlayan ve bu uygulamaların baş mimarlarını idama mahkûm eden 1919 Türk Askeri Mahkemesi kararı Ankara tarafından unutulmuş durumdadır.”
Sizlerle iki sene önce European Journal of International Law adlı bir akademik dergide çıkan yazımın bir kısmını paylaşıyorum, zira bu iki sene içerisinde hiç kimse yaptığım analize karşı çıkmadı:
“Dahası, işgalci İngiliz güçleri 144 tane Osmanlı yetkilisini savaş suçları ve Ermenilere karşı suç işledikleri iddiasıyla mahkemede yargılamak için Malta’ya götürdü. Yazar, 1919’dan 1921’e kadar Malta’da tutulan bu 144 Osmanlı yetkilisinin davasını yanlış anlatmaktadır. İngiliz savcının ve yardımcılarının iki seneden fazla süren ve bir sonuç alamadıkları soruşturmadan sonra bu Osmanlı yetkilileri serbest bırakıldı. İşgalci güçler; İngiliz, Amerikan ve Ermeni arşivlerinde ve İngiliz ordusu tarafından el konulan Osmanlı belgelerinde yeterli delil bulamamışlardı. Yazarın arşivlerin yok edildiği yönündeki beyanatı gerçeği yansıtmamaktadır. İngiliz hükümetinin o dönemde Malta’ya götürülen Osmanlı yetkililerinin suçlu olduğunu ispatlayacak delillerin bulunması için Ermeni araştırmacı Haig Khazarian’a başvurdukları bilinmektedir. İngilizler aynı zamanda bu konuda Amerikan hükümetinde de yardım talep etmişti, ancak Amerikan hükümetinden yeterli delil olmadığına dair cevap aldı. Şayet İngiliz yetkililerin elinde Malta’daki tutsakların suçlu olduğunu gösteren en ufak bir delil olmuş olsaydı, Malta’ya yargılanmak için gönderilen bu Osmanlı vatandaşları hakkında mutlaka davalar açılırdı.
Malta savcısı, 1919-1920’deki askeri mahkemelerin belgelerini kullanmayı reddetmişti. Nitekim 1919’daki bakanların davası hukuken geçersizdir, çünkü dava bir askeri mahkemede görülmüştü. Kanun-ı Esasî’ye göre bakanlar görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı ancak Yüksek Mahkeme’de (Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye) yargılanabilirdi. Henüz 1919 yılında bile verilen hükümlere itiraz etme hakkına izin verilmemişti. 1919-1920’deki askeri mahkemeler çapraz sorguya da izin vermemişti, ki bu hak ABD’nin Guantanamo Bay mahkûmları için bile mevcuttur. Hatta Nisan 1920’de Damat Ferit Paşa sanıkların avukat tutmasını bile yasaklamıştı. Damat Ferit’in siyasi güçten nihai düşüşünden sonra sanıklara itiraz etme ve avukat tutma hakkı geri verildi. Nisan-Ekim 1920’de mahkûm edilenlerden hayatta kalanların hepsi aldıkları hükümlere itiraz etti ve suçlamaların tümünden veya çoğundan beraat etti. Bu beraat kararları, İstanbul hâlâ İtilaf güçlerinin işgali altındayken alındı.”[x]
Özellikle 1919’da sanıklara yöneltilen ithamnameye bakacak olursak, davada verilen hükümde savcının iddialarının çoğunluğunun bulunmadığının belirtilmesi gerekir: Ermenilerle ilgili hükmün içerdiği tek sav, haklarında ithamda bulunulanların Ermeni tehciri sırasında bakan oldukları için - en azından sergiledikleri pasiflikten dolayı – suçlu olmaları gerektiğiydi. Ancak bu tür bir akıl yürütme gerçeklerle çelişmektedir. Alman büyükelçisinin raporuna göre 1915’te bile Ermeni kimseleri öldürdükleri için yirmiden fazla Müslüman, Osmanlı yargısı tarafından idama mahkûm edilerek asılmıştır.[xi] Osmanlı kabinesinin kararlıyla oluşturulan üç soruşturma komisyonun faaliyetleri sonucunda, 1916’nın Şubat’ından Mayıs’ına kadar 67 tane daha Müslüman idama, 68 tanesi ağır iş yapmaya veya bir kalede hapse ve 524 tanesi hapishaneye gönderilmeye mahkûm olmuştur.[xii] Bakanlar kuruluna bu soruşturma komisyonlarının kurulmasına dair önergeye sunan isim ise Talat Paşa’ydı, yani Sayın Nalbandian’ın ifadesiyle sözde “Ermeni Soykırımı’nın başmimarı”.
Sayın Nalbandian’ın sergilediği zayıf muhakemenin esas unsurlarının ötesinde, aynı zamanda incelenmesi gereken ikincil öneme sahip bazı ifadeleri de vardır, ki bunlar da şu ana kadar incelenenler gibi nitelik bakımından zayıftır. Örnek olarak:
1) “Rafael Lemkin’in ‘soykırım’ kavramını oluştururken atıfta bulunduğu olay da Ankara’nın gözünden kaçmışa benziyor.”
Son senelerde, Rafael Lemkin gerçekten de Ermeni propagandasının saplantılı bir şekilde atıfta bulunduğu bir isim olmuştur. Ancak buradaki sorun bu atfın tamamen yanlış olmasıdır. Lemkin “soykırım” kelimesini 1943’te yazdığı ve 1944’de Carnegie Uluslararası Barış Vakfı tarafından yayınlanan Axis Rule in Occupied Europe adlı kitabında türetmiştir. Bu kitapta Ermenilere dair tek bir atıf bile yoktur. Kavramın kendisine gelince, Lemkin’in “soykırım” tanımı Birleşmiş Milletler tarafından 1948’te reddedilmiştir. Tal Buenos, Lemkin ve Ermeni meselesi hakkında hâlihazırda iki makale yazmış olduğu için, burada bu konuya daha fazla detaya girmeye gerek yok.[xiii]
2) “Soykırımdaki faillerle mağdurları ‘ortak acı’ gibi klişe tabirlerle aynı kefeye koymak mümkün müdür?”
Bu cümle ancak ırkçı bir beyanat olarak nitelendirilebilir, zira bu cümleden tüm Anadolu’daki Türk (ve Musevi) nüfusun soykırım faili olduğu anlamı çıkmaktadır. Gerçek şu ki Türk, Kürt, Çerkez ve Arap savaş suçlusu olduğu kadar Ermeni savaş suçlusu da vardı.
Rus kaynakları bile Ermenilerin işlediği savaş suçlarının Osmanlı İmparatorluğu’nun uygulamış olduğu tehcirden önce başlamış olduğunu bize öğretmektedir:
“Bir Çarlık Rusyası yetkilisi olan Prens Vasilii Gadzhemukov, Yudenich’e sunduğu bir raporda açık açık Ermenilerin yaptıklarını anlatmıştır. […] Prens; [1915’in ilkbaharında] Van’da fark gözetmeden Müslümanlara karşı yaptıkları katliamlarla ‘Ermenilerin ta kendilerinin’, ‘Türkiye’deki Ermeni ulusunun barbarca yok edilişinin sinyallerini’ vermiş olduklarını açıklamıştır. Prense göre her ne kadar bu yok edişle birlikte ‘Türkiye faydalı bir şekilde [Rusya’ya] Ermenisiz bir Ermenistan’ bırakmış olsa da, Van’da yaşananların bir sonucu olarak oluşan ‘Ermenilerin eline düşmenin korkusu’ Müslümanlarda Rusların kontrolü altına girmeye olan karşıtlığı artırmıştı.”[xiv]
Bütün hayatı boyunca Ermenilerin bir dostu olmuş Amerikalı tümgeneral James G. Harbord, 1916’daki ve 1917-1918’deki Ermenilerin işlediği savaş suçlarından söz ederken Ermenilerin yaptıklarının “tartışmasız bir şekilde Türklerin sergilediği insaniyetsizliğe denk” olduğunu yazmıştır.[xv] Buna paralel olarak, Harbord komisyonu mensubu ve özel olarak Anadolu’nun en doğu taraflarını incelmekle görevlendirilmiş olan Emory H. Niles ve Arthur E. Sutherland şu sonuca varmıştır: “Bizim kanaatimize göre Türklerin Ermenilere karşı işlediği suçların aynılarından tartışılmaz bir şekilde Ermeniler de Türklere karşı işlemekten dolayı suçludur.”[xvi]
Ayrıca yaklaşık olarak 10.000 Osmanlı Musevisi de Ermeni milliyetçiler tarafından katledilmiştir. Özellikle de antik dönemlerden beridir var olmuş Van’daki Musevi topluluğu Birinci Dünya Savaşı sırasında tamamen imha edilmiştir.
Özel olarak Ermenistan’a bakılacak olursa, Fransa’nın Kafkasya Yüksek Temsilcisi Damien de Martel, Haziran 1920’de 36.000 “Tatarın” (Azerinin) Erivan’ın güneyinden Türkiye’ye sürüldüğünü ve “kadın ve çocuk dâhil” 4000’nin de aynı yerde “Ermeni askerler tarafından Aras Nehri’nde boğularak” öldürüldüğünü rapor etmiştir. Damien de Martel raporunda şu sonuca varmıştı: “Bu detayları rapor etmeyi gereksiz olarak görmüyorum, çünkü bu detaylar her zaman ‘aynı kişiler katliama uğruyor’un geçerli olmadığını göstermektedir.”[xvii]
Bugün Ermenistan olarak bilinen bölgenin 1828’de Ruslar işgal ettiği sırada yaklaşık olarak %80’i, 1897’de ise yaklaşık olarak %40’ı Müslümandı. Bugün ise Müslümanlar bu bölgenin %1’ini bile oluşturmamaktadır. Buna ek olarak, Ermenistan 1992-1994’de Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal etmiş ve bölgedeki Azeri nüfusunu sürgün ve katliam yoluyla fiziksel olarak ortadan kaldırmıştır. Bu Ermenistan açısından şaşırtıcı değildir, zira 1918-1920’de gerçekleştirilen etnik temizliğe en çok adları karışmış olan G. Nejdeh and Drastamat Kanayan (ki ikisi de İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın ordusuna katılmıştır) mevcut Ermenistan hükümetinin ideolojik olarak en çok atıfta bulunduğu kişiler arasındadır. Bunlardan yola çıkacak olursak, geçmişinde bu kadar etnik temizlik yapmış olan bir devletin bakanı nasıl olur da insan hakları konusunda ders vermeye çalışmaktadır?
3) “Sadece Ermeniler değil, tüm uluslararası toplum neredeyse 100 senedir Türkiye’nin Ermeni Soykırımı’nı tanımasını beklemektedir.”
Sayın Nalbandian ucuz bir yalan söylediğinin gayet farkındadır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçen Aralık ayında İsviçre’nin Perinçek-İsviçre davasında hatalı olduğuna karar vermiştir:
“117. Her halükarda, doğası itibariyle tarihi araştırmanın tartışmalı ve tartışmaya açık olması ve nihai sonuçlara ulaşmaya veya nesnel ve kesin gerçekleri ifade etmeye pek imkân vermemesi nedeniyle, mevcut başvurudakine benzer olaylara ilişkin olarak bir ‘genel oydaşma’, özellikle de bilimsel bir oydaşma olabileceği bile kuşkuludur (bkz., bu anlamda, İspanya Anayasa Mahkemesi’nin 235/2007 sayılı kararı, yukarıda 38-40. paragraflar). Bu bağlamda, işbu dava, Holokost suçlarının inkârına ilişkin davalardan açıkça ayrılmaktadır (bkz., örneğin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından görülen Robert Faurisson- Fransa, 8 Kasım 1996, tebliğ no: 550/1993, doc. CCPR/C/58/D/550/1993 (1996)). İlk olarak, söz konusu davalarda başvuranlar yalnızca bir suçun hukuki niteliğine itiraz etmemiş, bazen gaz odalarının mevcudiyeti gibi çok somut tarihi olguları inkâr etmişlerdir. İkinci olarak, söz konusu başvuranların mevcudiyetlerini inkâr ettikleri suçlara ilişkin mahkûmiyetlerin, 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Antlaşması’na ekli (Nürnberg) Uluslararası Askeri Mahkemesi Statüsü’nün 6. Maddesinin (c) fıkrası (yukarıda 19. paragraf) ile sarih bir hukuki temeli bulunmaktaydı. Son olarak, başvuranlar tarafından tartışmaya açılan fiillerin gerçekleştiğinin uluslararası bir mahkeme tarafından açık bir biçimde saptandığı değerlendirilmiştir.”[xviii]
Buna paralel olarak İngiliz hükümeti istikrarlı bir şekilde 1915 olaylarına “Ermeni soykırımı” etiketini damgalamayı reddetmiştir. Aynı şekilde İspanya, Danimarka, Bulgaristan ve İsrail Parlamentoları da bu iddiayı “tanımayı” reddetmiştir.
Sayın Nalbandian bu talihsiz girişimde bulunurken ülkesinin çıkarları için çalışan bir diplomat olarak değil, bunun yerine Türk-Ermeni uzlaşısını istemeyenlerin içeriden ve dışarıdan desteğini elde etmek isteyen bir siyasetçi olarak davranmıştır.
[i] Sayın Nalbandian’ın İngilizce yorum yazısının tam metnine Ermenistan Dışişleri Bakanlığı internet sitesinden ulaşabilirsiniz: http://www.mfa.am/en/interviews/item/2014/09/06/figaro_nalbandian/
[ii] Mesrob K. Krikorian, Armenians in the Service of the Ottoman Empire, 1860-1908 (Londra: Routledge & Kegan Paul, 1977).
[iii] Mahkemenin orijinal adı: Permanent Court of Arbitration
[v] Buradaki “sınırı dışı” tabiri aslında yanlıştır, zira Ermeniler mevcut yerlerinden Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde kalacak şekilde sevk edilmiştir.
[vi] Arnold J. Toynbee, The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire: Documents presented to Viscount Grey of Fallodon(London: Hodder & Stoughton, 1916), ss. 650-651; The Western question in Greece and Turkey (London: Constable & Co., 1922), s. 342.
[vii] R. Khérumian, Introduction à l'anthropologie du Caucase: les Arméniens (Paris, Paul Geuthner, 1943), ss. 13-14.
[viii] Justin McCarthy, Muslims and Minorities. The Population of Ottoman Anatolia and the End of the Empire (London: New York University Press, 1983).
[ix] Guenter Lewy, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: A Disputed Genocide (Salt Lake City: University of Utah Press, 2005), ss. 234-241.
[xii] Yusuf Sarınay, “The Relocation (tehcir) of Armenians and the Trials of 1915-16,” Middle East Critique, XX-3 (Sonbahar 2011), ss. 307-312, http://www.scribd.com/fullscreen/93159908?access_key=key-1rc80q8km8056bwtfov6
[xiv] Michael A. Reynolds, Shattering Empires. The Clash and Collapse of the Ottoman Empires, 1908-1918 (Cambridge: Cambridge University Press, 2011), ss. 157-158.
[xv] Conditions in the Near East. Report of the American Military Mission to Armenia (Washington: Government Printing Office, 1920), s. 9.
© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır
Henüz Yorum Yapılmamış.
-
HRANT DİNK VAKFI NASIL BİR “UZLAŞMA”YI DESTEKLİYOR? - MAXIME GAUIN
Maxime GAUIN 30.03.2015 -
ERMENİSTAN, GÜNEY KAFKASYA’DA “RUSYA’NIN BİR KOLU”
Maxime GAUIN 31.08.2015 -
1915 OLAYLARIYLA İLGİLİ OLARAK EDWARD NALBANDİAN’IN YAZISI VE MAXİME GAUİN’İN CEVABI
Maxime GAUIN 07.10.2014 -
PATRICK DEVEDJIAN: HAYATI BOYUNCA TERÖRİZMİ SAVUNMUŞ BİR NEO-FAŞİST
Maxime GAUIN 09.04.2020 -
TAŞNAK ERMENİSTAN’IN 1920’DEKİ ÇÖKÜŞÜ VE NİKOL PAŞİNYAN’IN REJİMİNİN 2020’DEKİ BOZGUNU
Maxime GAUIN 13.11.2020
-
MACRON'UN AVRUPA SİYASİ TOPLULUĞU KURMA TEKLİFİ VE NATO'NUN KORUYUCU MELEK ROLÜ
Teoman Ertuğrul TULUN 03.08.2022 -
2016 SPECA EKONOMİK FORUMU - RAPOR
AVİM 26.12.2016 -
AB GÜVENLİK VE SAVUNMA İÇİN STRATEJİK PUSULA BELGESİ OLASI EN KÖTÜ ZAMANDA YANLIŞ YÖNÜ GÖSTERİYOR
Teoman Ertuğrul TULUN 20.04.2022 -
TERÖRİST SASSOUNİAN’I HOŞGÖREN BEYANLAR SON BULMUYOR
Hazel ÇAĞAN ELBİR 26.03.2021 -
AP TÜRKİYE RAPORTÖRÜ PİRİ HER ZAMAN ŞÜPHE DUYULAN BİR HUSUSU DOĞRULADI: “TÜRKİYE MÜKEMMEL BİR DEMOKRASİ OLSAYDI BİLE MERKEL VE […] SARKOZY TÜRKİYE’Yİ AB’DE İSTEMEYECEKTİ”
Teoman Ertuğrul TULUN 12.04.2019
-
THE TRUTH WILL OUT -
Türk-Ermeni İlişkileri Üzerine Ömer Engin Lütem Konferansları 2023 -
Türk-Ermeni İlişkileri Üzerine Ömer Engin Lütem Konferansları 2022 -
RADİKAL ERMENİ UNSURLARCA GERÇEKLEŞTİRİLEN MEZALİMLER VE VANDALİZM -
PATRIOTISM PERVERTED -
MEN ARE LIKE THAT -
BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTININ YAŞANAN TARİHİ -
INTERNATIONAL SCHOLARS ON THE EVENTS OF 1915 -
FAKE PHOTOS AND THE ARMENIAN PROPAGANDA -
ERMENİ PROPAGANDASI VE SAHTE RESİMLER -
Türk-Ermeni İlişkileri Üzerine Ömer Engin Lütem Konferansları 2021 -
A Letter From Japan - Strategically Mum: The Silence of the Armenians -
Japonya'dan Bir Mektup - Stratejik Suskunluk: Ermenilerin Sessizliği -
Türk-Ermeni Uyuşmazlığı Üzerine Ömer Engin Lütem Konferansları 2020 -
Anastas Mikoyan: Confessions of an Armenian Bolshevik -
Sovyet Sonrası Ukrayna’da Devlet, Toplum ve Siyaset - Değişen Dinamikler, Dönüşen Kimlikler -
Türk-Ermeni Uyuşmazlığı Üzerine Ömer Engin Lütem Konferansları 2019 -
Türk-Ermeni Uyuşmazlığı Üzerine Ömer Engin Lütem Konferansları 2018 -
Ermeni Sorunuyla İlgili İngiliz Belgeleri (1912-1923) - British Documents on Armenian Question (1912-1923) -
Turkish-Russian Academics: A Historical Study on the Caucasus -
Gürcistan'daki Müslüman Topluluklar: Azınlık Hakları, Kimlik, Siyaset -
Armenian Diaspora: Diaspora, State and the Imagination of the Republic of Armenia -
Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler (2. Baskı)
-
EU-TÜRKİYE COOPERATION IN CENTRAL ASIA AND SOUTH CAUCASUS: TOWARDS SUSTAINABLE ENGAGEMENT IN ENERGY AND CONNECTIVITY -
AVİM 2023 YILLIK RAPOR | ANNUAL REPORT -
ÇAĞDAŞ BATI AVRUPA AKADEMİ DÜNYASINDA IRKÇILIĞIN VE YABANCI DÜŞMANLIĞININ ARAŞTIRILMASININ ZORLUĞU: FRANSA ÖRNEĞİ
-
"BİR ERMENİ OKULUNUN PANORAMASI: SANASARYAN KOLEJİ" BAŞLIKLI KONFERANS