GÜNEY KAFKASYA’DA YENİ BİR DİNAMİK: AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZERBAYCAN VE ERMENİSTAN ARASINDA ARABULUCULUK GİRİŞİMİ
Analiz No : 2022 / 10
12.04.2022
18 dk okuma

24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırıyla birlikte tüm dünyanın dikkati Karadeniz’in kuzeyinde yoğunlaşmış olsa da, içinde bulunduğumuz dönemde Karadeniz’in doğusunda yer alan Güney Kafkasya’da, Azerbaycan-Ermenistan hattında da, hem bölgesel hem de küresel ölçekte önem arz eden gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin sonuncusu 6 Nisan’da Brüksel’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Avrupa (Birliği) Konseyi Başkanı Charles Michel arasında gerçekleştirilen dört saati aşan görüşme. Bu görüşme, 2020 sonbaharında yaşanan 44 günlük savaştan sonra beliren yeni siyasal gerçeklik bağlamında şekillenen yeni Azerbaycan-Ermenistan normalleşme süreci içerisinde Avrupa Birliği’nin (AB) etkili bir aktör olarak ortaya çıkacağı yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor olabilir. Bu olasılığın bazı fırsat ve riskleri içinde barındırdığı söylenebilir.  

 

2020 Karabağ Savaşı Sonrasında Normalleşmeye Yönelik Diplomatik Girişimler

2020 sonbaharında yaşanan Azerbaycan-Ermenistan savaşının 9 Kasım 2020’de Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından imzalanan üçlü ateşkes beyannamesi ile son bulmasıyla bu iki ülke arasında normalleşme ve nihai barışın tesisi yönünde yeni bir döneme girildi. 9 Kasım 2020 Ateşkes Beyannamesi, özellikle de bu beyannamenin 9. maddesinde geçen “bölgedeki tüm ekonomik ve ulaşım bağlantılarının açılması/tesis edilmesi” şartı yeni normalleşme ve barış sürecinin en önemli bileşenlerinden biri olarak ortaya çıktı. 11 Ocak 2021’de Moskova’da Aliyev, Paşinyan ve Putin arasında gerçekleştirilen ikinci üçlü görüşmede bu şart teyit edildi ve yerine getirilmesi için atılacak pratik adımların bir kısmı somutlaştırıldı. 26 Kasım 2021’de aynı üçlünün katılımıyla Soçi’de gerçekleştirilen toplantıda ise, normalleşme ve barış sürecinin bir diğer temel bileşeni olan Azerbaycan ve Ermenistan sınırının delimitasyon ve demarkasyonu için oluşturulacak mekanizmanın parametreleri ortaya kondu.

2021 yılının sonlarına kadar normalleşme ve barış süreci, Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından oluşturulan üçlü bir masa etrafında yürütülmeye devam etti. Öte yandan,  AB’nin de bir başka üçüncü aktör olarak sürece dâhil olmaya çalıştığı görülüyordu. AB’nin Güney Kafkasya’dan sorumlu yetkililerinin bölge ülkelerine sıkça gerçekleştirdikleri ziyaretler bunun bir göstergesiydi. Nitekim, 14 Aralık 2021’de Aliyev, Paşinyan ve Michel’in katılımıyla Brüksel’de AB’nin kolaylaştırıcı rolünü üstlendiği ilk Azerbaycan-Ermenistan-AB üçlü toplantısı gerçekleştirildi. Bunu, 4 Şubat 2022’de Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un da katıldığı dörtlü çevrimiçi toplantı takip etti. Son olarak ise, 6 Nisan’daki Aliyev, Paşinyan ve Michel görüşmesi yaşandı.

Geçtiğimiz birkaç ay içerisinde Azerbaycan-Ermenistan normalleşme ve barış sürecini dolaylı da olsa ilgilendiren başka gelişmeler de yaşandı. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, İran, Rusya ve Türkiye’nin içinde yer alması düşünülen 3+3 veya 6’lı Platform diye anılan, Güney Kafkasya’da kalıcı barış ve istikrarın tesisine yönelik bölgesel işbirliği platformunun ilk toplantısı, Gürcistan hariç adı anılan ülkelerin katılımıyla, 10 Aralık’ta Moskova’da gerçekleştirildi. 44 günlük savaşı takip eden günlerde, on yılı aşkın bir süre sonrasında, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi yeniden gündeme geldi ve 2021 yılı sonlarında bu konuyla ilgili bazı pratik adımlar atılmaya başlandı. Bu kapsamda, Türk ve Ermeni tarafları, 14 Ocak’ta Moskova’da ve 24 Şubat’ta Viyana’da birer görüşme yaptılar. Bunların yanında, 12 Mart’ta düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’nda Türk ve Ermeni dış işleri bakanları ikili bir görüşme gerçekleştirdiler. Bu, 2009 yılından beri Türk ve Ermeni tarafları arasında bu düzeyde gerçekleştirilen ilk görüşmeydi. Her ne kadar bu iki gelişme, Azerbaycan-Ermenistan normalleşme ve barış süreci ile doğrudan ilgili olmasalar da, dolaylı olarak bu süreç üzerinde önemli etkiler yaratabilecek süreçler olarak değerlendirilebilirler.

 

Azerbaycan ve Ermenistan’ın Normalleşme ve Barış Sürecindeki Tutumları  

Geçtiğimiz bir buçuk yıl içerisinde Azerbaycan, normalleşme ve barış sürecine dair şartlarını açık ve tutarlı bir şekilde ortaya koyduğu görülmektedir. Bakü, uluslararası alanda tanınan sınırlarının, toprak bütünlüğünün ve toprakları üzerindeki egemenliğinin Ermenistan tarafından tanınması konusunda geri adım atmayacağını, bu şartlar sağlandığında ise normalleşme ve barışa hazır olduğunu defaatle belirtmiştir. Bu kapsamda, eski Dağlık Karabağ bölgesinde bağımsız bir devlet olasılığının teorik tartışmaların dahi konusu olamayacağını ve bu bölgeye dair geliştirilecek düzenlemelerin yalnızca Azerbaycan anayasa ve kanunları çerçevesinde yapılabileceğini Bakü her platformda dile getirmektedir. 1990'lı ve 2000'li yıllardaki tutumunun aksine, eski Dağlık Karabağ’da herhangi bir özerklik fikrini reddeden Bakü, burada Azerbaycan vatandaşı olarak yaşayacak etnik Ermenilere bir takım kültürel hakların tanınmasının ise Azerbaycan kanunları çerçevesinde mümkün olabileceğini söylemektedir.    

Ermenistan’ın, Azerbaycan’ınkine benzer net bir tutum ve söylem sergilediğini söylemek mümkün değildir. Erivan, bir yandan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıdığını ima eden açıklamalar yaparken, diğer yandan Karabağ’ın statüsü ve buradaki etnik Ermenilerin hakları konularında taviz verilmeyeceğine dair özellikle kendi kamuoyuna mesajlar vermeye devam etmektedir. Bununla ilgili akılda tutulması gereken önemli bir husus, bu ifadelerin Ermeni siyasal jargonunda self-determinasyon ve bağımsızlık anlamına geldiğidir. Kısacası, Erivan’ın farklı konular bağlamında çok sık başvurduğu bir taktik olan, ikili söylemlerinden vazgeçmediği görülmektedir. 2020 sonbaharında yaşanan savaş sonrasında gelişen normalleşme ve barış sürecini kendi lehine olacak şekilde yönlendirmek için elinde pek de fazla araç kalmadığının farkında olan Erivan’ın bu yolla nihai barış anlaşmasına giden süreci elinden geldiğince yavaşlatmak, sulandırmak ve muğlaklaştırmak için çaba harcadığı söylenebilir. 

Ermenistan’ın bu kaçamak tutumunun bir neticesi, 44 günlük savaşın üzerinden bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen, Azerbaycan ve Ermenistan arasında hem sınır hattında hem de eski Dağlık Karabağ bölgesini halen Bakü’nün kontrolü altına girmemiş bölümünde, halen küçük çaplı çatışmaların yaşanmasıdır. Üzücü olan gerçek şudur ki,  bu zamana kadar Azerbaycan-Ermenistan normalleşme ve barış süreci ancak Azerbaycan’ın Ermenistan’ı askeri ve diğer yollarla zorlaması sayesinde yürütülebilmektedir. Öyle ki, yukarıda bahsi geçen üçlü görüşmelerin hemen hepsinin öncesinde sınır çatışmalarının yaşanmış olması oldukça dikkat çekici olduğu kadar, sürecin arzu edilmeyen dinamiklerine dair önemli bir göstergedir.

 

Normalleşme ve Barış İçin Azerbaycan’ın Beş Şartı

Bu bağlamda hatırlanmasında fayda olan bir gelişme,  10 Mart’ta Azerbaycan’ın normalleşmenin şartları olarak Ermenistan’a beş ilke sunmuş olmasıdır. Bu ilkeler Azerbaycan ve Ermenistan’ın karşılıklı olarak 1) birbirilerinin egemenliklerini, toprak bütünlüklerini, uluslararası sınırlarını karşılıklı olarak tanımaları; 2) birbirlerine karşı toprak taleplerinde bulunmayacaklarına dair hukuki güvence vermeleri; 3) birbirilerine karşı güvenlik tehdidi oluşturacak hareketlerde bulunmamaları; 4) sınırın delimitasyon ve demarkasyonun gerçekleştirilmesi ve diplomatik ilişkilerin kurulması ve 5) ulaşım ve iletişim hatlarının açılmasıdır.  

Azerbaycan’ın bu girişimi sonrasında Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan konuya ilişkin bir soruya verdiği yanıtta Azerbaycan’ın “koşullarının” ortada olan tüm sorunları yansıtmadığını ve Karabağ’daki Ermenilerin hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınmasının ve bölgenin statüsünün nihai olarak karara bağlanmasının Ermeni tarafı için vazgeçilmez olduğunu belirtmiştir. Mirzoyan cevabında “bizim için, Dağlık Karabağ ihtilafı toprak değil haklar meseledir” şeklindeki bir ifadede de bulunmuştur. 31 Mart’taki kabine toplantısında ise Başbakan Paşinyan Azerbaycan’ın “teklifinde” kabul etmeyecekleri bir şey olmadığını,  ancak bunların “kapsamlı barış gündemi”ndeki tüm konuları kapsamadığını söylemiştir. Devamında ise, toprak bütünlüğü ve sınırların ihlal edilemezliğinin karşılıklı kabulünün Ermenistan için kabul edilebilir prensipler olduğunu sözlerine eklemiştir. Pek çok yorumcu Mirzoyan ve Paşinyan’ın ifadelerini, Ermenistan’ın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve egemenlik konularındaki şartlarını kabul ettiği şeklinde yorumlamıştır.  Sonuçta, Erivan bir yandan Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanımaya hazır olduğu mesajını verirken, diğer yandan statü başta olmak üzere Bakü’nün Azerbaycan toprakları üzerindeki egemenliği anlayışını sulandıracak diğer konuların halen masada olduğu imasında bulunarak net olmayan ikili söylemini yinelemiştir.   

 

AB’nin Arabuluculuk Girişimi: 6 Nisan 2022 Brüksel Toplantısı

Yukarıda belirtildiği gibi bir süreden beri Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki normalleşme ve barış sürecine müdahil olma hevesinde olan AB bu yönde ilk önemli adımını 14 Aralık 2021’de atmıştır. 4 Şubat’taki çevrimiçi görüşmenin ardından ise 6 Nisan’da Aliyev, Paşinyan ve Michel’in katılımıyla üçüncü bir görüşme gerçekleştirilmiştir.

6 Nisan’daki görüşme sonrasında Michel’in kameralar karşısında yaptığı ve sonrasında Avrupa (Birliği) Konseyi resmi websitesinde açıklamalarını dikkatle değerlendirmek gerekmektedir.  Michel, kameralar karşısında yaptığı kısa açıklamada, ihtiyatlı da olsa oldukça olumlu bir tablo çizerek, 6 Nisan’da barış süreci ile ilgili çok önemli bir mesafenin kaydedildiğini ifade etmiştir. Michel, açıklamasının sonunda kameralardan uzaklaşırken sürecin “bu gece” –yani 6 Nisan’da - başladığını söylemesi ayrıca dikkat çekici bir ifadedir.

Michel’in Avrupa (Birliği) Konseyi resmi websitesinde yayımlanan açıklamasında ise tarafların dışişleri bakanlıklarının barış anlaşmasının hazırlanması için çalışmaya başlamaları ve 26 Kasım 2021 Soçi Zirvesi’nde karara bağlanan sınırın delimitasyon ve demarkasyonu için Nisan ayı sonuna kadar ortak bir komisyonun oluşturulması konularında anlaşmaya varıldığını belirtilmiştir. Bu açıklamada, 9 Kasım 2020 Üçlü Ateşkes beyannamesine bağlı kalınmasının taraflar tarafından vurgulandığının da altı çizilmiştir. 11 Nisan’da Azerbaycan ve Ermenistan dış işleri bakanlarının müstakbel barış anlaşması, ortak sınır komisyonu ve insani konularda bir telefon görüşmesi yapmış olmaları bu bağlamda önemli bir gelişmedir.

6 Nisan 2022 Brüksel toplantısına dair Azerbaycan ve Ermenistan’da yapılan yorumlara baktığımızda, Azerbaycan tarafının bu toplantıyı büyük bir diplomatik başarı olarak algıladığı veya böyle sunmaya özen gösterdiği görülmektedir. Michel’in açıklamasında, Bakü’nün bir idari birim olarak lağvettiğini daha önceden açıkladığı Dağlık Karabağ ifadesini kullanmaması ve ‘Karabağ’ın statüsü’ne ve Azerbaycan’ın kuşkuyla baktığı AGİT Minsk Grubu’na herhangi atıf yapmaması (14 Aralık 2021 toplantısı sonrasında Michel kameralar karşısında yaptığı açıklamada AGİT Minsk Grubu’na atıf yapmış, ancak yazılı açıklamasında böyle bir atıf yer almamıştı), Azerbaycanlı yorumcuların 6 Nisan toplantısına dair olumlu değerlendirmelerinin esas nedenidir. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında da hazırlanmasına karar verilen barış anlaşmasının Azerbaycan’ın 10 Mart’ta sunduğu beş prensip üzerinden şekilleneceği belirtilmiş ve 6 Nisan Brüksel toplantısı “Azerbaycan’ın çıkarları doğrultusunda atılmış bir diğer adım” olarak tanımlanmıştır. Ermeni basınında ise 6 Nisan toplantısı daha ziyade betimsel haberler çıkmıştır. Yapılan yorumlarda ise, Azerbaycanlı yorumcuların sıraladıkları hususlar vurgulanarak, toplantının Ermenistan için olumsuz bir gelişme olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır (örn. bkz. https://www.civilnet.am/en/news/656862/armenias-abandoned-positions-in-negotiations-with-azerbaijan/).

 

AB’nin Arabuluculuğu: Fırsatlar ve Riskler

6 Nisan’da Brüksel’de gerçekleştirilen üçlü toplantının gerçekten de Michel’in söylediği gibi yeni bir başlangıç olup olmadığı önümüzdeki günlerde anlaşılacaktır. Bu bağlamda, 11 Nisan’da Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları arasında gerçekleştirilen telefon görüşmesi önemli bir gelişme. 26 Kasım 2021 Azerbaycan-Ermenistan-Rusya üçlü zirvesinden beri gündemde olan ancak bir türlü başlatılamayan sınırın delimitasyonu ve demarkasyonu için oluşturulacağı belirtilen ortak sınır komisyonunun Nisan ayı sonunda faaliyete geçmesi de AB arabuluculuğuyla yürütülecek normalleşme ve barış sürecinin müstakbel başarısına dair mühim bir gösterge olacak. Şimdiye kadar Rusya’nın kolaylaştırıcılığıyla yürütülen süreçte, pratikte somut bir ilerleme sağlanamadığı düşünüldüğünde, AB kolaylaştırıcılığı sayesinde atılacak adımlar önem kazanacaktır.

Ne var ki, 6 Nisan Brüksel toplantısından bir gün sonra, Paşinyan’ın kabine toplantısında yaptığı konuya dair açıklamalar,  Erivan’ın, normalleşme ve barış sürecine olumsuz etki eden ikili ve muğlak söylemlerine devam edeceğine işaret ediyor. Öyle ki, kabine toplantısında Paşinyan bir kez daha Karabağ’ın statüsü konusunun kendileri için temel öneme sahip olduğunu ve bu konunun barış görüşmelerinde gündeme alınması gerektiğini belirtmiş, ayrıca Minsk Grubu’nun süreç içerisinde yer alması yönünde çaba sarf edeceklerini söylemiştir.

Bunları bir kenara bırakırsak, AB’nin, Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabulucu rolü oynama hevesinin hem bazı fırsatları hem de riskleri beraberinde getirdiğinin de belirtilmesi gerekmektedir.

AB’nin, neredeyse 30 yıla yakın bir zaman içinde etkisiz ve başarısız bir mekanizma olduğu açıkça ortaya çıkan, hatta eş-başkanlarının önyargılı, taraflı ve kendi çıkarlarına hizmet eden tutumları dolayısıyla barış sürecini sekteye de uğratabilen, buna rağmen çok yakın zamana kadar normalleşme ve barış sürecinin tek yürütücüsü olarak kabul ettiği Minsk Grubu ile ilgili ısrarından vazgeçmesi ve bunun yerine bizzat kendisinin arabulucu bir rol oynamaya soyunması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. .

AB’nin bu yeni tutumunun altında yatan nedenin, Rusya-Ukrayna savaşının da etkisiyle,  Azerbaycan-Ermenistan ihtilafına dair daha gerçekçi, pragmatik ve (jeo)politik bir bakış açısı geliştirmeye yönelmesi olduğu akla geliyor. AB politikasındaki böylesi bir değişim, bu yapının Azerbaycan’a karşı olan önyargılı bakışında olmasa bile tutumunda bir farklılık, böylece Azerbaycan ve Ermenistan karşısında daha dengeli bir tavır sergilemesine neden olabilecek bir dinamiğin ortaya çıkması anlamına gelebilir. AB’nin, taraflar arasında sergileyeceği dengeli tutum, şimdiye kadar Batı tarafından, deyim yerindeyse, şımartılmış olan Ermenistan’ın bozguncu tavırlarından vazgeçmesini sağlayabilir. 

2020 Karabağ Savaşı’nı takip eden süreçte Azerbaycan-Ermenistan normalleşme ve barış sürecinde tek kolaylaştırıcı olarak ortaya çıkan Rusya’ya karşı bir başka etkili aktörün de süreç içerisinde yer alması, Moskova’nın süreci kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmesi ihtimaline karşı bir denge unsuru olabilecektir. Rus düşünce yapısını ve siyasi strateji ve taktiklerini çok iyi bilen ve bu nedenle Rusya’ya karşı her zaman mesafeli bir tutum alan Azerbaycanlı uzmanların 6 Nisan Brüksel toplantısı hakkında bu kadar olumlu yorumlar yapmalarının bir nedeninin de bu olduğu akla gelmektedir.  

Ancak, AB’nin normalleşme ve barış sürecine müdahil olmasının beraberinde getirdiği riskler de söz konusudur. Bu risklerden biri, AB ve üye ülkelerin pek çoğunda çok derinlere kök şalmış bulunan Ermeni yanlısı önyargılardır. Her ne kadar, Rusya-Ukrayna savaşının da etkisiyle son dönemde AB yukarıda belirtildiği gibi daha gerçekçi, pragmatik ve (jeo)politik bir bakış benimsemeye başlamış olsa da, AB gerçekten tarafsız bir üçüncü aktör olabileceğini ispatlayana kadar şüpheli bir konumda kalmaya devam edecektir. Şayet AB normalleşme ve barış sürecinde önemli bir aktör olarak ortaya çıkar ve fakat Ermeni yanlısı peşin hükümlerinden kendini kurtaramazsa, Minsk Grubu örneğinde olduğu gibi, Ermenistan’ı süreci akamete uğratmak konusunda cesaretlendiren bir rol oynaması kaçınılmazdır.

AB’nin bir kolaylaştırıcı olarak rol almasının getirebileceği bir diğer risk ise Güney Kafkasya’nın yeniden Batı ve Rusya arasında bir rekabet sahası haline gelme olasılığıdır. Bu olasılığın gerçekleşmesi durumunda, AB ve Rusya, Azerbaycan-Ermenistan normalleşme ve barış sürecini aralarındaki rekabet nedeniyle kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmaktan geri durmayacaklardır. Bunun yanında, kendisini dezavantajlı bir durumda hisseden Ermenistan’ın da süreci sürüncemede bırakmak için Batı ve Rusya arasında manevralar yapma yoluna gitmesi de ihtimal dâhilindedir. Bir diğer ihtimal ise AB’den alışık olduğu yüzü bulamayan Erivan’ın bunu Rusya’da aramaya başlaması ve bu ülkenin bölgesel çıkarlarının bir aracı rolüne soyunarak Rusya’nın stratejisi çerçevesinde bölgedeki istikrarı bozucu bir rol oynamasıdır. Güney Kafkasya’da büyük güçlerin rekabeti sebebiyle yaşanabilecek bu tip gelişmelerin  bölgede istikrar ve barışın tesisi açısından oldukça olumsuz bir ortamın oluşmasına neden olacağı açıktır. Bu nedenle Azerbaycan’ın, AB kolaylaştırıcılığının, Rusya kolaylaştırıcılığında başlatılan sürece alternatif veya paralel değil bunu destekleyen bir süreci tesis etmesi yönünde çaba sarf etmesi doğru bir tutum olabilecektir.

 

* Fotoğraf: aze.media


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten