AB’DE YÖNETİM ZAAFI
Analiz No : 2021 / 7
01.03.2021
8 dk okuma

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von Der Leyen’in yönetimindeki AB’nin sergilediği tutarsız gelişmeler gündemden düşmemektedir. Bu tartışmalı yönetime COVID-19 aşısı ile bir yenisi daha eklenmiştir. Hatta bu konudaki zaafının başka eleştirilerin önünü açtığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu yazımızda AB içinde sergilenen tutarsızlıklar ele alınacaktır. 

AB’nin aşı konusunda yeterli önlemleri alamadığı, aldığı önlemleri ise yetersiz uyguladığı bilinmektedir. Von der Leyen bu konuda sorumluluğu üstüne alması gerekirken sağlık konusundan sorumlu komisyon üyesi Stella Kyriakides’i basının soruları ile baş başa bırakmıştır[1]. Bunu yaparken de iyi bir yöneticinin yapmayacağı şekilde kendi atadığı kişiyi suçlamak gibi bir hata yapmıştır. 

Von der Leyen’in Brexit konusundaki tutumunda da benzer şekilde yönetim zaafları görülmektedir. Bu süreçte Boris Johnson’la olan ilişkilerin akılcı bir şekilde yönetilememesi gündemdedir. Avrupa Komisyonu, COVID-19 aşı tedarikinde yaşanan sorunların ardından üye ülkelerdeki tesislerde üretilen aşıların üçüncü ülkelere ihracatını izne tabi tutma kararı hakkında yeni bir açıklama yayınlanmıştır. Ocak ayı sonunda aşı geliştiricisi AstraZenaca ile anlaşma imzalayan Komisyon Başkanı Von der Leyen, ağır eleştirilerin odağında bulunmaktadır. Bu tutumuyla “direksiyon başında uyuyan bir sürücüye”[2] benzetilen Von der Leyen, yanlış kararlar aldığı bu süreç, Brexit tartışmasındaki eski sorunlu dönemlerin akıllara gelmesine ve İngiltere medyasının AB’ye karşı yeniden öfkelenmesi uçurumun artmasına neden olmuştur[3]. Avrupa Komisyonu’nun aldığı kararın yanlış olduğu ve Kuzey İrlanda karşıtlarının elini güçlendirdiği yönündeki görüşler de dikkatle takip edilmesi gereken noktalardır. 

Hem İngiltere’de hem de AB’de Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen ağır bir dille eleştirilmektedir. Almanya’da Aile Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı görevlerinden sonra Avrupa Komisyonu Başkanı olarak seçilmesinin başarı olarak değerlendirilmediği vurgulanmaktadır. Düşünülenin aksine ülke içinde aktif bir pozisyondan sonra Avrupa Komisyonu Başkanlığı görevi pasif bir görev olarak değerlendirilmektedir. Almanya siyasetinde başarılı bir grafik çizmiş olsaydı, Avrupa Komisyonu Başkanı olarak görevlendirilmeyeceği ile ilgili görüşler hakimdir. Normal koşullarda Fransa’nın sıcak bakmayacağı böyle bir duruma Fransa Cumhurbaşkanı Macron sessiz kalmıştır. Bu sessizliğin temelinde Almanya Şansölyesi Merkel ile Christian Lagarde’ın Avrupa Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilmesinin pazarlık konusu haline getirilmesi yatmaktadır. Bu durumun Ursula von der Leyen için onur kırıcı olduğu söylenebilir. Ancak AB’nin son dönemdeki iyi yönetime sahip olmamasının yükünün tek kişiye yüklenmesi doğru değildir. Birlikten kuvvet doğması gerekirken Birlik içindeki çatlak sesler, plan ve pazarlıklar iyi yönetim prensibinin önüne geçmiştir. Avrupa Komisyonu Başkanlığı pazarlık konusu edilemeyecek kadar önemli bir pozisyondur. AB kendi iç siyasetinde hassas davranmayı bile bir kenara bırakmışken Türkiye ile ilgili konularda tarafsız ve “pazarlıktan uzak” bir tavır sergileyecek zamanları ve enerjileri olmadığı anlaşılmaktadır. 

AB Dış ilişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Moskova ziyareti de Birlik içindeki ayrı görüşleri ve yine yönetim zaafını ortaya koymuştur. Görüşmelerde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Borrell’le ziyareti sırasında adeta ders verir bir üslupla konuşmuştur. İkili basın toplantısında Lavrov kendi görüşlerini açık bir dille ifade etmiştir. Borrell ise ziyareti sona erdikten sonra, AB’de “istifa” çağrıları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu görüşmede AB’nin iyi bir şekilde temsil edilemediği görüşü yaygındır. İstifa çağrısında bulunanlar, Borrell’in Rusya’ya yeşil ışık yaktığını düşünmektedir. 

AB’nin yönetim zafiyeti içinde yer aldığına inanılan bir konuya daha dikkat çekmek gerekmektedir. Bu da AB’nin ülkelerin geçmişlerine hakemlik etme merakı ile ilgilidir. Bazı yetkililer bu konuda hakemlik etmenin kendilerine düşmediğini ifade etseler de[4], kimi yetkililer bu konuda ısrarcı davranmaktadır. AVİM de AB’nin ülkelerin geçmişleri konusunda hakemlik rolü üstlenmemesinden yana bir duruş benimsemektedir. Tabii bu duruş, 1915 olaylarını da içinde barındırmaktadır. 1915 olayları ile ilgili de AB’den benzer bir tutum sergilemesi beklenmektedir. 

AB içindeki tutarsızlıklar, plansızlıklar ve aynı şekilde hareket edememe durumu son birkaç yıldır gözlemleyebildiğimiz bazı Birlik içi sorunlardır. Bu sorunlardan başka biri de Polonya’daki iki tarihçi ile ilgilidir. Polonya’da bir mahkeme, Profesör Barbara Engelking ve Profesör Jan Grabowski için, kitaplarında Holokost’a dair tarihi gerçeklere yer verdikleri nedeniyle aleyhlerinde karar vermiştir. Bu kararın anlamı şudur: Bu tarihten sonra tarihçiler, Holokost konusunda herhangi bir suçlamada bulunmadan önce daha dikkatli hareket etmek durumundadır. Holokost araştırmalarına hukuki engeller getirildiği anlaşılmaktadır. Bu da Polonya’da Holokost konusunda yapılan herhangi bir söylemin suç görülebileceği anlamına gelmektedir. Avrupa’nın kendi içindeki ifade özgürlüğü sorunlarını çözebilmesi önem taşımaktadır. 

Tüm bu zafiyetlere ek olarak önce Avrupa Parlamentosu Türkiye Eski Raportörü Kati Piri yıllar önce AB’nin Türkiye ile müzakere sürecine ilişkin özeleştiride bulunmuştur. “Başlangıçta gerçekten müzakere etmiyor olmamız Türkiye’nin hatası değildi. AB’nindi. Zira Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin blokajı söz konusuydu. Bir ülke müzakerelerin tümünü veto edebildi.”[5] Kati Piri’nin bu sözlerine daha önce defalarca yorum ve analiz yazılarımızda yer vermiştik. Piri’nin özeleştirisini hatırlatmak yerinde olacaktır.

Şimdi benzer şekilde Almanya eski Şansölyesi Gerhard Schröder’in son yazdığı kitap, “Letzte Chance – Warum wir jetzt eine neue Weltordnung brauchen”te benzer ifadeler yer almaktadır. Schröder, açık bir şekilde Türkiye’ye karşı yanlış hareket ettiklerini, Türkiye’yi kasıtlı bir şekilde AB’nin dışında tuttuklarını ifade etmiştir[6]. Kitapta, Türkiye’nin AB’den uzaklaşmasına neden olduklarını yazmıştır. Ayrıca, bugün Türkiye yerine kendilerini suçlamaları gerektiği ifadeleri de yer almaktadır. 

AB kendi sorunları içinde o kadar fazla kaybolmuştur ki, bir zamanlar önemli görevlerde bulunan yetkilileri dahi AB’yi dürüst bir şekilde eleştirmektedir. Bu eleştiriler dikkatle dinlendiğinde hem AB’ye hem de Türkiye’ye fayda sağlayabilecektir. Aksi durumlarda küçük hesaplar ve pazarlıklarla önemli görevleri gözden çıkaracak raddeye gelinebilmektedir. AB’nin dış ilişkileri düzenlemeden önce kendi içinde yeni bir düzenlemeye gitmesinde yarar vardır. 

 

*Fotoğraf: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ab-yonetimi-asi-tedarikindeki-zorluklari-hafife-aldigini-kabul-etti/2134982

 


[1] Matina Stevis-Gridneff ve Steven Erlanger, “Top E.U. Official Comes Under Fire in Vaccine Wars”, 1 Şubat 2021, fv21/02/01/world/europe/eu-vaccine-von-der-leyen.html.

[2] “The Irish Times View on the Border: An Error With Lasting Impact”, The Irish Times, 31 Ocak 2021, https://www.irishtimes.com/opinion/editorial/the-irish-times-view-on-the-border-an-error-with-lasting-impact-1.4472563

[3] Daniel Boffey ve Jennifer Rankin, “Von der Leyen Warns UK Against Breaking International Law Over Brexit Law”, Guardian, 7 Eylül 2020, https://www.theguardian.com/politics/2020/sep/07/michel-barnier-worried-by-no-10-plans-to-renege-on-brexit-deal

[4] Tomáš Petříček and Ivan Korčok, “EU Should Not Become Judge of Historical Issues”, EU Observer, 8 Şubat 2021, https://euobserver.com/opinion/150841

[5] Hazel Çağan Elbir, “Brexit’in Türkiye – AB Konusunda Düşündürdükleri”, avim.org.tr, 16 Aralık 2019, https://avim.org.tr/tr/Analiz/BREXIT-IN-TURKIYE-AB-ILISKILERI-KONUSUNDA-DUSUNDURDUKLERI

[6] “Eski Almanya Başbakanı Schröder: Türkiye Doğu Akdeniz’de Hakim Güç”, ntv.com.tr, 3 Şubat 2021, https://www.ntv.com.tr/dunya/eski-almanya-basbakani-schroderturkiye-dogu-akdenizde-hkim-guc,ao4odWosHUGNVsg_djqsqg


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten