GÜÇ BOŞLUKLARINI DEĞERLENDİREREK BÜYÜYEN ÇİN
Yorum No : 2023 / 22
08.06.2023
7 dk okuma

Dünyanın yükselen gücü olarak Çin, İran-Suudi Arabistan arasında ilişkilerin normalleştirilmesindeki rolüyle Orta Doğu siyasetine etki edebilecek bir potansiyeli olduğunu sergilemiştir. Başarısı, uluslararası uzlaşma faaliyetlerinde rolünü büyütecektir. Çin’in 2013’te ilan ettiği Kuşak Yol Projesi güzergâhında istikrar, işbirliği ve güvenlik araması olağan bir durumdur. Diğer taraftan Nisan 2021'de İran ile enerji işbirliği anlaşması imzalayarak enerji çeşitliliğini arttırırken enerji güvenliğini sağlama ihtiyacı duyması da beklenen bir gelişmedir. Ancak özellikle Rusya-Ukrayna savaşının bir nevi Batı-Rusya savaşına dönüşerek Rusya’nın dikkatinin büyük kısmının Ukrayna’ya yönelmesinin Orta Asya’da olduğu gibi Orta Doğu’da da Çin’e alan kazandırması yeni bir durum sayılabilir.

18-19 Mayıs 2023’te Çin’in eski başkenti Şian’da gerçekleştirilen Çin-Orta Asya Zirvesi, Çin’in bölgede daha aktif bir politika izlemek istemesinin işareti olarak değerlendirilmişti. Çin zaten Avrupa pazarına uzanan Büyük İpek Yolu’na işlevsellik kazandırmak üzere bölge ülkeleriyle siyasi, ticari, enerji ve ulaşım alanlarında işbirliğini geliştirmeye çalışıyor, özellikle alt yapı yatırımlarıyla yeni bir ekonomi rotası yaratıyordu. Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolu ve karayolu inşaatı projesi için uzlaşıldı[1] ve Şian’daki zirvede Çin, Orta Asya ülkelerine 3,8 milyar dolarlık hibe yardımında bulunacağını açıkladı. Açıktır ki Kuşak-Yol Projesi Avrupa’ya sadece Çin’i değil Orta Asya ülkelerini de yakınlaşacaktır. Bunun doğal bir sonucu olarak tamamının Rusya’ya olan bağımlılığı azalacaktır. Ticari rotaların güvenlik ihtiyacı, bölge ülkeleri arasındaki sorunların çözümünde Çin’in etkisini de arttıracaktır. Çin’in projeler ve sağladığı kredilerle ülkeleri kendi eksenine alması ve hatta kredi şartlarının açıklanmasını engelleyen gizlilik hükümleri, krediyi geri çekme ve ödemeleri hızlandırma hakkını saklı tutarak devletler açısından bir nevi borç esareti yaratması artık gizli bilgi değil.[2] Ancak Çin’in IMF ya da herhangi bir kredi kurumundan çok daha hızlı, uzun vadeli ve sorgusuz kredi vermesi de cazibe yaratıyor. Bu anlamda Çin, enerji ve ulaşım altyapı projelerinde en önemli finans kaynağı olarak ön plana çıkıyor.

Çin, sadece Orta Asya’da değil, Şian kentinden başlayarak Avrupa’nın Batı ucuna dek uzanan bir rotada pek çok ülkenin şehirlerini ve limanlarını birbirine bağlayan bir tedarik zincirini oluşturuyor. Başlangıçta Kuşak Yol Projesi 69 ülkeyi hedefliyordu ama şimdi bunun iki katı ülkeyle anlaşmalar imzalandı. Birbirine alternatif pek çok rotayı parça parça oluşturdu. Diğer taraftan Kuşak Yol Projesinin deniz taşımacılığı rotası, Doğu Akdeniz’i de Çin’in etkisini giderek arttırdığı bölgeler arasına sokuyor. Yunanistan’ın Pire, İsrail’in Aşdod, Mısır’ın Ebu Kir Limanı’na yatırımları ve satın almalarının yanı sıra Çin, geri saha lojistik yapılanması ve hinterlant ulaşım imkânlarını geliştirmek için de alternatifli yatırımlara yöneldi. Beyrut Limanı’na da ilgi gösteren Çin’in Trablus'u Beyrut ve Suriye'ye bağlayacak bir ‘tren yolu’ fikrinin bulunduğu da ifade ediliyor. Çin’i Balkanlardan çıkarmaya çalışırken güç boşluğu yaşanan Orta Doğu’da Çin’in etkisini arttırmasını önleyemeyen ABD açısından Doğu Akdeniz gibi kontrol edene güç sağlayan bir yerde Çin’le karşılaşmak rahatsızlık verici olsa gerektir. Çin’in Afrika kıtasındaki güç yayılımı da zaten uzun zamandır nedenleri ve nasıllarıyla incelenen bir konu.

Çin'in Doğu Akdeniz'de artan varlığı, ABD'nin bölgedeki liderlik pozisyonu açısından potansiyel bir tehdit olarak değerlendirilebilir. Üstelik ABD, Çin’in Doğu Akdeniz’de etkisini arttırmasını Orta Asya ve Orta Doğu’daki rolünü büyütmesinden daha önemli bulabilir. Zira jeopolitik ve jeoekonomik çıkar odaklı dış politika anlayışıyla hareket eden ABD için enerji kaynaklarına erişim, deniz yollarının açıklığını koruma çabası ve güvenlik konuları nedeniyle Doğu Akdeniz çok önemli. Ancak ABD, Doğu Akdeniz’deki denge politikasından bilhassa 2016’dan itibaren uzaklaştı, bu da hem güç boşluğu yarattı hem de denge politikasından rahatsız olan bölge ülkelerini yeniden denge kurabilecekleri alternatif arayışına zorladı. Bugün artık Mısır-Türkiye, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleştirilmesi girişimleri bölgenin iç dengelerini yeniden tesis ediyorsa da denge arayışına ABD’nin de katkı sunması gerekecektir.

2018’de ABD, Balkan genişlemesinde istekli davranmaması ve siyasi etkisizliği nedeniyle AB’yi doğrudan eleştiriyordu ve Avrupa içlerine uzanan Çin ve Rusya etkisinden sorumlu tutuyordu. Çin’in Balkanlar’da “ana oyuncu” olarak AB’nin yerini almak üzere olduğu iddia ediliyordu. Ne var ki hem Yunanistan’ın doğu sınırında biten bir Batı algısı yaratma çabası hem Balkanları AB’ye çapalayarak “düzeltme” girişimi hem de Rusya’ya karşı bir blok hareketi yaratma başarısına rağmen ABD, Çin ekonomisinin Avrupa’dan beslenmesinin önüne geçemedi.  

Aslında genel tablo uluslararası düzenin değiştiğini ve ABD dışında başka güçlerin de yeni sistemi şekillendirmeye çabaladığını gösteriyor.  ABD’nin Rusya’yı etkisiz kılıp Asya-Pasifik’e yönelmesi beklenirken Çin çoktan Avrupa’ya ulaştı. Üstelik Rusya’ya karşı bir blok oluşturmayı sağlayabilmişse de Avrupa’nın etkili güçlerini dahi Çin’le ticaretten ve işbirliği projelerinden caydırabilmiş değil. Üstelik Çin’le ilgili işaret ettiği tehlike çok açık. Çin birbirine alternatif pek çok rotayı parça parça oluşturdu. Geçiş ülkeleri üretebildikleri oranda ticaret yolundan fayda sağlayabilecekler. Asıl kazanan hep Çin olacak çünkü Çin, fazla üretimini dışarı çıkarmak istiyor ve hangi rotanın kullanılacağı da Çin’in inisiyatifinde. Dolayısıyla dünya ticaretini kontrol gücüne ulaştığı gibi geçiş ülkesini belirleme diplomasisi imkanını da yarattı. Yatırım için gittiği ülkelerde banka şubelerini açtı, yaptırım yaptığı yerlere kendi işçilerini taşıdı. İşin gerçeği Çin, kapitalist sistemi tüm liberal ilkelere uygun şekilde kullanıyor. Egemenlik prensibine saygı gösterme ve karşılıklı yarar ilkesi doğrultusunda, devletlerin iç işlerine müdahale etmekten kaçınması da projelerini yayma imkanını arttırıyor.

 

*Resim: https://www.cadtm.org/A-critical-look-at-China-s-One-Belt-One-Road-initiative

 


[1] Çin-Kırgızistan-Özbekistan demir yolu projesi, toplam 5 bin 470 kilometre uzunluğundaki Kaşgar-Oş-Taşkent-Serahs-Tebriz-İstanbul-Varna Limanı'nı birbirine bağlayan Çin-Kırgızistan-Özbekistan-Türkmenistan-İran-Türkiye güzergahında demir yolu taşımacılığının bir parçasıdır.

[2] Örneğin 2012’de Tacikistan, Pamir Dağları’nın kuzeydoğu kısmındaki 1.158 kilometre karelik toprağı, borcunu ödeyemediği için Çin'e teslim etmek zorunda kalmıştı. Borcunu denkleştirebilmek için Tacikistan, Çinli şirketlere kendi topraklarında altın, gümüş ve diğer mineral cevherleri çıkarma hakları vermiş, tarım arazilerini kiralamış ve Çin’in finansmanında olacak bir askeri üs inşasını onaylamıştı. Benzer bir sorunu otoban inşası için Çin’den (The Export Import Bank Of China) aldığı 1 milyar dolar borcu ödeyemeyince Karadağ da 2021’de yaşamıştı ve yine kredi anlaşmasına göre Çin’in ödenmeyen borca karşılık toprak talep etme hakkı vardı. Sri Lanka da borcunu ödeyemeyince 2017’de Hambantota Limanı’nı Çin şirketine 99 yıllığına kiralamak zorunda kalmıştı. Kenya Mombasa Limanı'nı, Zambiya ise Kenneth Kaunda Uluslararası Havalimanı’nı borçlarını denkleştirebilmek için Çin’e devretmekle karşı karşıya kalmıştı.


© 2009-2024 Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Tüm Hakları Saklıdır

 



Henüz Yorum Yapılmamış.

Kaynaklar:

Analiz
Yorum
Blog
Rapor
Bülten